Sokakta Ölümle Burun Buruna

AHMET METİN ahmetmetin@gmail.com

Dün, Konya’dan gelen haber midemi bulandırdı. İki yaşında bir çocuk, sokak köpeklerinin saldırısına uğrayarak hayatını kaybetti. Hayal etmeye çalışıyorum: O küçücük beden, etrafını saran aç ve saldırgan köpekler, korku dolu çığlıklar… Ve kimse yetişemiyor.

Bu kaçıncı acı haber? Kaçıncı kez bir çocuğun ya da bir yetişkinin parçalandığını duyuyoruz? Kaçıncı kez "önlem alınacak" diyen yetkilileri dinliyoruz? Sokaklarımız artık güvensiz. İnsanlar yürüyüşe çıkarken, çocuklarını okula gönderirken tedirgin. Ama bir yandan da biliyorum ki bu köpekler de burada olmayı seçmedi.

Avrupa Bunu Nasıl Çözdü?

Biraz araştırınca görüyorum ki Avrupa, bu sorunu çoktan geride bırakmış. Hollanda’da, Almanya’da, İsveç’te başıboş köpek yok. Çünkü onlar yıllar önce bir karar aldı: Kısırlaştırma zorunlu olacak, çip takılacak, terk edenlere ceza verilecek ve barınak sistemleri güçlendirilecek. Devlet bu işi ciddiye aldı, belediyeler sorumluluk aldı, halk bilinçlendirildi. Ve sonuç? Sokakta başıboş köpek kalmadı, ne açlıktan kıvranan hayvanlar var ne de korkuyla kaçan insanlar.

Bizde ise kısırlaştırma kampanyaları yetersiz, çip takma zorunluluğu uygulanmıyor, sahiplendirme teşvik edilmiyor. Hayvanları toplayacak barınaklar yetersiz, bütçe ayrılmıyor. Ama en kötüsü, herkes suçu birbirine atıyor.

Türkiye Neden Çözemiyor?

Yıllardır aynı kısır tartışmalar dönüp duruyor:

“Toplayın!” diyenler var ama ne yapılacağını bilmiyorlar.

“Dokunmayın!” diyenler var ama çözüm önerileri yok.

Yetkililer ise sadece seyrediyor.


Bunun yerine bilimsel, vicdanlı ve kalıcı bir çözüm üretmek zorundayız. Avrupa bunu başardıysa, biz neden yapamıyoruz? Türkiye’nin bu sorunu çözmemesi bir beceriksizlik mi, yoksa umursamazlık mı?

Konya’daki Çocuk İçin Çok Geç…

Bugün sosyal medyada herkes üzgün, herkes tepkili. Ama bu kaç gün sürecek? Rana El Selci'nin adı birkaç hafta içinde unutulacak. Tıpkı daha önce saldırıya uğrayıp can veren çocuklar gibi. Ve biz yine hiçbir şey yapmayacağız.

Gerçekten üzgün müyüz? Öyleyse bir karar vermeliyiz. Ya Avrupa’nın yaptığı gibi bilinçli bir politika geliştiririz ya da her gün yeni bir can kaybıyla vicdanımızı sustururuz. Ama unutmayalım, bu sadece hayvan hakları meselesi değil, bu bir güvenlik meselesi, bu bir insan hayatı meselesi.

Konya’daki o minik kız, o sokaklarda korku içinde can vermemeliydi. Ve eğer biz hâlâ bir şey yapmazsak, yarın başka bir çocuk daha can verecek.