TÜSİAD NE DEMEK İSTİYOR ?

AHMET METİN ahmetmetin@gmail.com

Son günlerde Türkiye siyaseti yine hareketli. TÜSİAD’ın yaptığı açıklamalar, belediye başkanlarına yönelik soruşturmalar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2028’de aday olup olamayacağı tartışmaları gündemin sıcak başlıkları arasında. Tüm bu gelişmeler, önümüzdeki seçim sürecine ve ülkenin demokrasi perspektifine dair önemli ipuçları barındırıyor.

Türkiye’nin en büyük iş dünyası kuruluşlarından TÜSİAD, geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamada hukukun üstünlüğüne ve eleştirel seslere açılan soruşturmalara dikkat çekti. Özellikle bazı milletvekilleri ve siyasi parti liderlerinin tutuklanması, Kara Harp Okulu mezuniyetinde yaşanan olay sonrası genç teğmenlerin ihraç edilmesi gibi konular vurgulandı. Bu açıklama, hükümet cephesinden sert tepkiler aldı. AK Parti sözcüleri, TÜSİAD’ın siyasi bir tutum sergilediğini öne sürerken, iktidar çevreleri iş dünyasının ekonomi ve sanayi politikalarına odaklanması gerektiğini savundu. Ancak iş dünyası için siyasi istikrarın ekonomik güven ortamıyla doğrudan ilişkili olduğu da bir gerçek. Hukukun üstünlüğü ve demokratik süreçlerin sağlıklı işlemesi, ekonomik yatırımlar açısından da kritik bir mesele.

Muhalefetin kazandığı belediyelere yönelik artan soruşturmalar, kayyum atamaları ve görevden almalar da tartışma konusu. Son yerel seçimlerde özellikle büyükşehirlerde muhalefetin ciddi bir başarı elde ettiği düşünüldüğünde, bu gelişmelerin siyasi bir stratejinin parçası olup olmadığı sorusu akıllara geliyor. Hükümet, soruşturmaların tamamen hukuki çerçevede yürütüldüğünü savunsa da, muhalefet cephesi bu sürecin demokrasiye zarar verdiğini ve halkın iradesine müdahale anlamına geldiğini söylüyor. TÜSİAD’ın açıklamaları, dolaylı olarak bu endişeleri de kapsıyor.

Bütün bu gelişmelerin en büyük başlıklarından biri de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2028’de aday olup olamayacağı meselesi. Anayasa, bir kişinin en fazla iki kez Cumhurbaşkanı seçilebileceğini söylüyor. Ancak geçmiş örnekler gösteriyor ki, erken seçim kararı alınması ya da Anayasa’da yapılacak bir değişiklik, bu kuralı esnetebilir. Muhalefetin güçlü olduğu büyükşehir belediyelerinin soruşturmalara maruz kalması, yerel yönetimlerin etkisinin azaltılması gibi adımlar, olası bir erken seçim veya anayasal değişiklik sürecinde iktidarın elini güçlendirme amaçlı olabilir mi? Bu sorunun yanıtını önümüzdeki süreç belirleyecek.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye’de demokrasinin geleceğine dair önemli bir dönemeçte olduğumuzu gösteriyor. İş dünyasının uyarıları, muhalefetin endişeleri ve iktidarın attığı adımlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, önümüzdeki yılların siyasi atmosferinin oldukça hareketli geçeceğini söylemek mümkün. Asıl önemli olan, demokrasinin ve hukukun üstünlüğünün korunması. Çünkü sadece siyasetin değil, ekonominin ve toplumun genel huzurunun da temeli burada yatıyor. Seçimler, adaylık süreçleri ve yerel yönetimlerin durumu ne olursa olsun, Türkiye’nin hukuk devleti ilkesinden taviz vermemesi hepimizin ortak çıkarına olacaktır.