550 Sene Öncesini Hatırla(t)mak…

BÜLENT KESKİN bkeskin42@gmail.com

İnsanlar bazı konuları merak edip araştırırken veya herhangi bir metin okurken karşılaştıkları herhangi bir tabir veya niteleme sebebiyle kendilerini birden başka yerlerde başka düşüncelerde bulabilirler. Bu zaman zaman herkesin başına gelebilmektedir. Eskiden böyle bir tabirle karşılaştığımızda hemen ansiklopedilere veya ilgili olduğu alanın kaynak kitaplarına başvururduk. Bu tarz bir durumla akşamın ilerlemiş saatlerinde karşılaşırsanız veya yakınınızda herhangi bir kaynak yok ise sabahı etmek bile zor olurdu. Günümüzde bu tarz durumlar daha rahat çözümlenebiliyor. İyi ki internet var diyebiliyoruz ama onun da ölçüsü sağlam ve güvenilir bir internet sitesine ulaşabilmek tabii ki.
       Herkesin olduğu gibi benim de başımdan buna benzer vakalar geçerdi. Tarihe ve özellikle Türk tarihine olan ilgimden dolayı lise yıllarımda olmasına rağmen hâlâ unutmadığım böyle bir hatıram vardır. Fatih Sultan Mehmet’in dönemi ile ilgili bir kitap okurken bir yerde Fatih’in bir fermanından alıntı yapılmıştı. Bu alıntıda hatırımda kaldığı kadarıyla Fatih’in bir imarethane yaptırdığı ve şehitlerin aileleri ile fakirlere burada yemek dağıtıldığından bahsediyordu. Buraya kadar her şey normaldi. Çünkü bir devletin sultanı bunu kolaylıkla yaptırabilirdi. Ama bu yemeklerin dağıtılmasıyla ilgili ifadeyi görünce beynimden vurulmuştum. Muhteşem bir bakış açısı vardı. İhtiyaç sahipleri yemek yemeye ve almaya kendileri gelmeyecek yemekler havanın aydınlık olmadığı vakitlerde bu kişilerin evlerine kapalı kaplarla götürülecek ve o kaplar yine hava aydınlanmadan kimse kimseyi görmeden evlerinden alınacaktı. İnsana verilen değerin ve gösterilen saygının büyüklüğünü bir düşünün. Kimseyi eleştirmek gibi bir gayem yok lâkin üzerinde bilmem nerenin yardım aracı yazılıp güpegündüz herkesin göreceği biçimde insanların gurur ve haysiyetini zedeleyerek yardımı bir gösteriye çevirenleri görünce aklıma hep bu ferman gelir. Tabii ki insanların yardımlarına aracılık etmek çok güzel ama bence kimseler bilmeden, kimseler görmeden, kimselere görünmeden yapmak en güzeli. Neyse konumuza yeniden dönelim. Okuduğum o kitapta bu fermanla ilgili birkaç kısa örnek de verilmiş ama fermanın tamamı ne yazık ki verilmemişti. İşte biraz önce söylediğim mevzu da buydu. Fatih dönemi Osmanlı Tarihini sebep sonuç ilişkisi içerisinde anlamaya çalışırken böyle bir ayrıntıya rastlamak benim merakımı birden bu fermana çekmişti. İçimden “Acaba daha başka ne tavsiyeleri vardır ki?” sorusu geçiyor ve bu fermanın tamamını nasıl bulurum diye yollar düşünüyordum. Ders kitaplarında böyle bir ayrıntı yoktu. Yaklaşık on beş yirmi gün süren bir araştırmadan sonra bu fermanı bulabildim. Bulduğum metin çok uzun bir metin değildi. Üzerinde “Fatih Sultan Mehmet’in Tababet’le İlgili Vasiyetnamesi” yazıyordu ama asıl Osmanlıca yazılan metin nasıldı bilmiyorum. Tamamını okuduğumda ise daha da çok etkilenmiş olduğumu burada ifade etmem yerinde olur.  Kısa bir metin olmasına rağmen muhteşem bir bakış açısı vardı. Burada;
            Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldıran Cihan Padişahı kendisinin de aciz bir kul olduğunu belirterek kendi kazandığı akçeleriyle satın aldığı dükkânları belirlediği hususlar çerçevesinde vakfediyordu. Sokaklara tükürenlerin tükürüklerinden dolayı başkaları zarar görmesin diye tükürükleri kireç tozuyla örtecek kişiler tayin ettiğinden, her ayın belli günlerinde kapı kapı dolaşıp evlerdeki hastalara bakıp mümkünse iyileştirmek, değilse acizler evine götürüp tedavi etmek için tayin ettiği tabip ve yara sarıcılardan, yukarıda bahsettiğim imarethanede yemeklerin nasıl dağıtılacağından, hatta kıtlık olduğu zaman bile av hayvanlarının yavruda veya yumurtada olmadığı zamanlarda avlanmaları gerektiğini ayrıntılı olarak belirtmiştir.
            Fatih Sultan Mehmet’in bu vasiyetnamesi bence insana ve topluma verdiği kıymet ile  toplum ve çevre sağlığının korunmasına verdiği önemi ifade eder. Fatih’in bu bakış açısının temelinde bugün batıda değişik adlarla ifade edilen birtakım kuramlardan ziyade Allah’ın kelâmı ve iki cihan serveri peygamber efendimizin rehberliği vardır. Bunu unutmamak, sözü de gereksiz yere çok uzatmamak gerekir. Yirmi küsur yıl önce bulamadığım metni biraz önce arama motoruyla 3-5 saniye içerisinde bulabildim. Yazının altına da ekliyorum. Daha önceden biliyorsanız bir kere daha şayet bilmiyorsanız da muhakkak okumanızı tavsiye ederim.
            Selam ve saygılarımla…
                                                                                                              
Fatih Sultan Mehmet'in Tababet ile ilgili Vasiyetnamesi
            Ben ki İstanbul Fatihi abd-i aciz Fatih Sultan Mehmet, bizzâtihi alun terimle kazanmış olduğum akçelerimle satun aldığım İstanbul'un Taşlık mevkiinde kâin ve malûmu'l-hudut olan 136 bap dükkânımı aşağıdaki şartlar muvacehesinde vakfı sahih eylerim. Şöyle ki:
Bu gayri menkulâtımdan elde olunacak nemalarla İstanbul'un her sokağına ikişer kişi tayin eyledim.
Bunlar ki, ellerindeki bir kap içerisinde kireç tozu ve kömür külü olduğu halde günün belirli saatlerinde bu sokakları gezerler. Bu sokaklara tükürenlerin, tükürükleri üzerine bu tozu dökerler ki yevmiye 20'şer akçe alsınlar; ayrıca 10 cerrah, 10 tabip ve 3 de yara sarıcı tayin ve nasp eyledim.
Bunlar ki, ayın belli günlerinde İstanbul'a çıkalar bilâistisna her kapuyu vuralar ve o evde hasta olup olmadığını soralar; var ise şifası, ya da mümkün ise şifayab olalar. Değilse kendilerinden hiç bir karşılık beklemeksizin Darülacezeye kaldırılarak orada salâh bulduralar.
Maazallah herhangi bir gıda maddesi buhranı da vâki olabilir. Böyle bir hal karşısında bırakmış olduğum 100 silâh, ehli erbaba verile. Bunlar ki hayvanat-i vahşiyenin yumurtada veya yavruda olmadığı sıralarda balkanlara çıkıp avlanalar ki zinhar hastalarımızı gıdasız bırakmayalar.
Ayrıca külliyemde bina ve inşe eylediğim imarethanede şehit ve şühedânın harimleri ve Medine-i İstanbul fukarası yemek yiyeler. Ancak yemek yemeye veya almaya bizzâtihi kendûleri gelmeyûp yemekleri güneşin loş bir karanlığında ve kimse görmeden kapalı kaplar içerisinde evlerine götürüle.

abd-i aciz                    : Aciz kul
kâin                             : Bulunan
malûmu'l-hudut          : Hudutları belli olan
bilâistisna                   : İstisnasız
salâh                           : İyileşmek düzelmek
balkanlara                  : Ormanlara dağlara
şifayab                        : Şifa bulan
zinhar                                     : Sakın
şühedânın harimleri   : Şehitlerin aileleri
medine-i İstanbul        : İstanbul şehri