Büyük Taarruz'un 100'üncü Yılında
Türk tarihi açısından bakıldığında Ağustos ayı birçok zaferin kazanıldığı bir aydır. Öyle ki sonuçları sadece Türk tarihi açısından değil Dünya tarihini etkileyen, olayların akışında büyük değişiklikler meydana gelmesine sebep olan vakalardan birisi de Türk Ordusunun Büyük Taarruzu’dur. 26 Ağustos’ta başlayan ve 9 Eylül günü güzel İzmir’in kurtarılmasına kadar süren bu harekât, sonuçları açısından da büyük bir dönüm noktasıdır.
Anadolu’nun batısını 15 Mayıs 1919 gününden itibaren işgal eden güç, görünürde Yunan Küçük Asya Ordusudur ama aslında silah, cephane, uçak ve her türlü savaş malzemesinin yanında üniformalarındaki düğmelerin bile temin edildiği yer, bizim İngilizler dediğimiz Birleşik Krallıktır. Öyle ki Sakarya Zaferimizden sonra Afyonkarahisar’a konumlanan, ikmal ve savunma hatlarını burada oluşturan Yunan Birliklerinin kurmay ekibinin yanında İngiliz subayları bulunmaktadır. Bu da şu demektir ki aslında Türk ordusunun karşısındaki kuvvetler Yunan Ordusu olsa bile dolaylı da olsa İngilizler tarafından yönetildiğidir. Bu açıdan bakıldığında bu büyük zaferin Yunanlara karşı değil aynı zamanda İngilizlere karşı kazanıldığını söylemek de mümkündür.
Savaşlarda kazanılan zaferlerin belli bir süre çarpışma sonucunda elde edildikleri gibi bir düşünce, hadiseleri geniş çerçeve ile düşünememekten ötürüdür. Savaşlar çok geniş alanlarda, birbirinden farklı stratejiler çerçevesinde yapılan planlar neticesinde kazanılır. Bunların her noktada eksiksiz ve noksansız biçimde yerine getirilmesi, oluşan ve oluşabilmesi ihtimali olan her duruma karşı tedbirlerin alınması, topyekûn emir-komuta zincirine göre savaşılması neticesinde ancak zafer kazanılabilir. Birçok insanın zannettiği gibi, sadece atlara binip dörtnala koşturarak ve toplarla ateş ederek zafer kazanılmaz. Asıl olan planlama ve bu askeri planların uygulanmasıdır. Tabii ki burada savaşacak olanların da plana uygun konuşlanması, hepsinden evvela iyi bir askeri eğitimden geçmesi gereklidir. Burası çok önemlidir ki Sakarya Zaferinden sonra Türk Ordusu dokuz ay on gün süreyle büyük taarruza hazırlanmıştır. Bu süreç, askeri birliklerin eğitimlerden geçirilmesi, cephane ve silah temin edilmesi, istihbarat faaliyetleri, düşmanın savunma ve ikmal hatlarına göre taarruzun planlanması gibi çok farklı biçimlerdeki yapıların bir organizasyonla kontrol edilmesi hâlidir ki Türk Ordusunun Garp Cephesi Karargâhı bunların ve harekâtla ilgili her türlü plan ve yönetiminin yapıldığı yerdir. İşte bunların olduğu şehir ise; Sakarya Zaferinden sonra Garp Cephesi Karargâhının taşındığı yer olan Akşehir’dir. Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın defalarca gelip gittiği, Genelkurmay Başkanı Fevzi Paşa’nın, Garp Cephesi Kumandanı İsmet Paşa’nın, Kurmay Başkanı Asım Gündüz’ün planları yaptıkları, Yakup Şevki Paşa, Sakallı Nurettin Paşa, Fahrettin Altay gibi birlik komutanlarımızın ve birçok kıymetli subayımızın da
gelip gittikleri, planları tartıştıkları yer de bu güzide şehirdir. Zor ve bin türlü imkânsızlıklarla dolu hazırlık döneminde yalnız askerlerimiz taarruza hazırlanmamış aynı zamanda Akşehir ve çevresinde yaşayanlar, kadın, yaşlı, çocuk demeden bu hazırlığın içerisinde yer almıştır. Lojistik önemi olan her yerde onların olduğunu görürken bir yandan da başta mermi olmak üzere cephane ve ordunun ihtiyacı olan bazı malzemelerin yapılması görevini bu bölgenin kahraman kadınları ve yaşlıları yerine getirmiştir. Büyük Taarruz öncesi ordunun sevk edildiği yani Akşehir’den ayrıldığı 24 Ağustos gününe kadar bu süreç devam etmiştir. Akşehir’in 24 Ağustos tarihini “Onur Günü” olarak kutlaması, işte bu dokuz aylık hazırlık safhasından dolayıdır ki bence sonuna kadar haklıdırlar.
Büyük Taarruz’un 100’üncü yılı münasebetiyle; Mustafa Kemal Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını, hazırlık safhasından itibaren bu zaferin kazanılmasında emeği olan isimsiz kahramanlar olan kadınlarımızı, yaşlılarımızı, canlarını vermekten imtina etmeyen şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle anıyorum.
Aziz ruhları şad olsun.