BİŞEY OLMAZ ABİ!!! - 1-
Millet olarak genel yapımız tedbiri önemsememek ‘Bir şey olmaz abi’ ‘Acı patlıcanı kırağı çalmaz’ tedbiri almadan, ‘olacak olan olur’ mukabilinden söz ve fiillerimizle hareket etme alışkanlığımız maalesef devam etmektedir. Genelde bir olay veya mevzu olduktan sonra tedbir alma ihtiyacı hissediyoruz. Mevzuat ve kuralları bile birçok olaydan sonra uygulamaya veya çıkarmaya çalışıyoruz. Vurdumduymazlık ilgisizlik ve bir çok suistimal zinciri sonucu günahsız insanlar ve canlılar, kazalarda veya yangınlarda heder olup gitmektedir. Mali kayıplarda işin cabası. Halbuki Tedbir, bir konudaki muhtemel tehlike ve riskleri önceden görerek; gerekli önlemleri almak ve her çeşit ihtimale hazırlıklı olmak, liyakatsiz değil, işin ehli olan liyakat sahibi olan, işin ustası insanlarla çalışmak sözü dillerde dolaşır, ancak yine de herkes bildiği gibi yapmaya devam eder gider.
Tedbir Başarının İşaretidir. En güzel tedbir, yapılacak işin sonunda karşımıza çıkabilecek olumsuzluklara karşı, işin başında çözümler hazırlamak ve ihtiyatlı olmaktır. Tedbirli olmak, muvaffakiyet ve başarının işaretidir. İnsan her konuda ve dâima tedbirli olmalı; mesela konuşurken söyleyeceği sözün nereye varacağını hesaplayarak konuşmalıdır. Sarf ettiği cümlelerin kimleri inciteceğini iyi düşünmelidir. “Kendisini ilgilendirmeyen ve bilmediği konulara girmemesi, kişinin Müslümanlığının güzelliğindendir ”Allah Resulünün hadisini unutmamak gerekiyor. Tedbirini almak ve sonra Tevekkül etmek gerekir. Tedbirleri almak, tevekküle engel değildir. Çünkü mümin, tedbir alır ve başarıyı sadece ve sadece Allah’tan bekler. Aklın öngördüğü şekilde tedbirini almadan tevekkül etmek ise, genellikle tembel ve vurdumduymaz kişilerin işidir! Hakikî tevekkül, sebepler dairesinde tedbirini aldıktan sonra Allahü Teâlâ’ya tevekkül edip güvenmektir. Çünkü, tedbir alındığı halde tersi olabilir. Demek ki tevekkül lüzumsuz değildir. Tedbir bizden, takdir Allahtandır. Ecdadımız ne güzel ifade etmiş: “Tedbirde kusuru olan, takdire bahane bulur." Gereken önlemi almakta kusur eden kimseler ise, cezasız kalırsa, bu tedbirsizlik devam edip gidecektir. Yapılan hataların şanssızlıklarına veya kadere yüklemek acizliğine düşebilmektedirler. Tabi ki, iş işten geçmiş oluyor. Hangi konuda olursa olsun beklenmedik bir olayla karşılaş tığımızda,suçu başka yerlerde aramak yerine nerede ihmalkâr zincir olduğuna bakılmalıdır.
Bir gün Hazret-i Ömer, tehlike arz eden bulaşıcı hastalığın şiddetle sürdüğü bir yere gitmekten vaz geçmişti. Kendisine Allah'ın kaderinden mi kaçıyorsunuz, diye sorulduğunda; "Evet, Allah'ın kaderinden yine Allah'ın kaderine kaçıyoruz," demişti. Peygamber Efendimizin (s.a.v) şu duayı bize bunun için öğretmiştir. “Allahım! Öfkenden rızana, cezandan affına, Senden Sana sığınıyorum. Sana layık olduğun senayı yapamam. Sen Kendini sena ettiğin gibi yücesin (Müslim 486)Yakup aleyhisselam, oğullarını Mısır'a Hazret-i Yusuf'un yanına gönderirken, onlara: "Oğullarım! Hepiniz bir kapıdan girmeyin, ayrı ayrı kapılardan girin," (Yusuf suresi 67. ayet) diye tenbih etmişti. Çünkü O, oğullarının insanların dikkatlerini çekerek haset ve nazara muhatap olabileceklerini, düşünüyordu. Değerli okurlarım, Bildiğiniz gibi, Nazar haktır. Âyet-i kerimede Allah buyurur ki: “Neredeyse Seni, gözleriyle yıkıp devireceklerdi." (Kalem suresi 51. ayet) Nazar hadis-i şeriflere de konu olmuş ve Allah Resulü demiştir ki: "Nazar haktır." (İmam Ahmed) "Nazar adamı kabre, deveyi de tencereye sokar." (Keşfü'l-Hafa)
Sel, deprem, yangın gibi doğal dediğimiz âfetlerin yanında trafik kazaları, bulaşıcı hastalıklar ve savaşlar gibi insan kaynaklı felaketlerin sıkça yaşandığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu âfet ve felaketlerde çok büyük kayıplar veriyoruz. Ödediğimiz bu ağır faturanın önemli sebeplerinden biri, fert ve toplum olarak yaptığımız bilinçsiz, ölçüsüz hatta bazen sorumsuz tutum ve davranışlar, bazen de mal ve para kazanma hırslarından kaynaklanmaktadır. Evet! ödenen bedelin büyüklüğü konusunda fert ve toplum olarak, ihmal ve kusurlarımızın payı büyüktür.Bu tedbirlerin neler olduğunu bilim adamları anlatıyor. Hepimize düşen görev ise, onların önerilerine kulak vermek, üzerimize düşeni yapmak ve her türlü tedbiri aldıktan sonra Rabbimize tevekkül etmektir.Bu hem dinî, hem de insanî görevimizdir. Bu görevin ihmalinin dünyevî ve uhrevî sorumluluğu vardır. Yüce Allah: "Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın!" (Bakara suresi 195. ayet) “İhtiyatî tedbirinizi alınız.(nisa suresi 102.ayet) yüce Allah kullarına: “Başınıza gelen herhangi bir musibet ellerinizle işlediklerinizden ötürüdür. O yine de çoğunu affeder.(şura suresi 30.ayet)Bir Hadis-i şerifte ise"Deveni bağla, sonra tevekkül et," diye buyurulmaktadır. (Tirmizi) Örneğin dere yataklarına bina yapmak, kaygan ve zayıf zeminlere çok katlı binalar yapmak, ormana ateş atmak, yakılan ateşi söndürmeden ayrılmak hem dine, hem de bilime ve akla aykırı tutum ve ahlaksızlıktır Kuraklıktan barajlar kururken, Müslüman bir toplum her gün tonlarca suyu israf edebiliyor. Mevzuata uymayan kaçak binalar yapabiliyorlar. Müslümanlar hiçbir konuda din ile bilimin yolundan ayrılmamalıdırlar. Dinimiz bizlere, yaptığımız her iş ve görevi en iyi ve en güzel bir şekilde yapmamızı istiyor. Hadis-i şerifte Allah Resulü buyurur ki:" Yüce Allah, yaptığınız işi sağlam ve iyi yapmanızdan hoşnut olur." (Beyhakî, Şuabu'l-iman IV,334)"Bir işi yapmak istediğin zaman sonunu düşün; iyi ise yap, kötü ise yapma!" (Muhtarul-Ehadis 9) "Tedbir almak gibi akıl, günahlardan sakınmak gibi vera (takva) ve güzel ahlak gibi asâlet olamaz!" (Beyhakî Şuabu'l-İman) "Allah her şeyde ihsanı (işi en iyi şekilde yapmayı) farz kılmıştır…” Selam ve Dua ile Kalın…