BOZKIRLI MUHAMMED KUDSİ,NAMIDİĞER MEMİŞ EFENDİ KİMDİR ?

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA mehmetceviz69@hotmail.com

   Miladi 1784, hicri 1198 yılında Bozkır ilçesine bağlı Aliçerçi köyünde dünyaya geldi.Memiş Efendi miladi 1853, hicri 1269  yılında Seydişehir ilçesine bağlı Çavuş köyünde vefat etmiştir.Sadece Konya’nın değil, bütün Anadolu’nun ilminden ve feyzinden istifade ettiği, büyük âlim ve ünlü velilerimizden birisidir.  Asıl ismi, Muhammed bin Mustafa bin İsa’dır. Halk arasında Memiş Efendi olarak anılmış, hocası Ödemişli Hasan Kudsi’ye  nispetle de, Kudsî  olarak anılmıştır. Babası Mustafa Efendi, Annesi Hâlime Hanımdır, ilim sahibi bir aileye mensup olan Memiş Efendi, daha küçük yaşlarda tahsile başlar. Bozkırın Karacahisar köyünde Hâdimî Hazretlerinin talebelerinden, akrabası İbrahim Efendi’nin terbiyesinde yetişir. Onun vefatından sonra da, oğlu Mehmet Efendi’nin derslerine devam ettiği rivayet edilir. Daha sonra tahsilini ilerletmek için, Kayseri’ye, İstanbul’a, Trakya’ya, Antalya’ya ve Hadim’e gider ve tüm ilimlerde, eşi bulunmaz bir âlim olarak memleketine döner. Bu ilmini insanlara aktarmak için Karacahisar’a yerleşir. Karacahisar da evlenir. Sonra talebe yetiştirmeye başlar. Bu sıralarda Mevlâna Halid-i Bağdadi Hazretleri’nin halifelerinden Hasan Kudsi Efendi ile tanışır. Onunla birlikte Seydişehir’e, Konya’ya gider ve Kudsi Efendi’den icazet alır. Yine onun tavsiyesi üzerine köyüne dönerek talebe yetiştirmeye devam etmiştir.

Hasan Kudsi Efendi’den almış olduğu feyz sonunda, esas tarikatın kurucusu olan Halid-i Bağdadî Hazretleri’ni görme arzusu kendilerinde dayanılmaz bir hal alınca Şam’a doğru seyahata çıkmış, bin bir güçlük ve sıkıntı sonunda Şam’da büyük Şeyhi ile buluşmuştur. Kırk gün Onun sohbetinde bulunur, Feyzinden istifade ederek bir icazet de O’ndan almıştır. Tekrar köyüne dönerek irşad ve tedrisat görevine devam etmiştir. Bu arada Memiş Efendi’nin ilim ve irfanını, halkın kendisine olan teveccühünü çekemeyen birtakım hased insanların kaynattığı fitne kazanından rahatsız olunca,köyünü terk etmek mecburiyetinde kalmıştır. Mevlâna’nın babası Bahâ Veled Hazretleri de aynı şeyi yapmış ve hicret etmek durumunda kalmıştır. Memiş Efendi, bu durumdan rahatsız olunca yine Bozkır ilçesine bağlı Hoca köyüne yerleşir. Burada on yedi yıl talebe yetiştirir ve halkı irşad eder. Aynı hasetlik hali burada da zuhur edince, orayı da terkedip Seydişehir yakınlarındaki Çavuş köyüne gelir ve irşad görevine vefatına kadar burada devam etmiştir. Şemsü’ş-Şümûs tercümesinde,Memiş Efendi’yi  anlatırken devamında şöyle der; Alnında velâyet nuru parlar, aniden göreni heybet kaplardı. Vakar ve sekine sahibi idi. Asla kahkaha ile gülmezdi. Bazan tebessüm ederdi. Güleç yüzlü, gören insanlar ayrılmak istemezdi. Dili çok fasih, yüzü tatlı ve sevimliydi. Hep marifetten ve hakikatten konuşurdu. Hiç fuzûli konuşmazdı.”

     Rivayete göre Memiş Efendi’nin son günlerinde, ona yaptıklarına pişman olan Hocaköy-lüler Çavuş Köyü’ne gelip, onu tekrar köylerine götürmek isterler ve ricada bulunurlar. Memiş Efendi ise, her iki tarafı da kırmak istemediğinden zor durumda kalır. İki tarafı da kırmak istemez: der ki “- Odama iki tabut koyun, kimin tabutuna girersem, onlar götürsün!” der.Odasına her iki taraf da, birer tabut koyarlar. Merhum o geceyi sabaha kadar ibadet ve zikirle geçirir. Hicri 1269/miladi 1853 yılında ve o gecenin kuşluğunda vefat eder.Memiş efendiyi Çavuş köylülerin  koyduğu tabutta bulurlar ve Çavuş köyüne defnederler.Memiş Efendi, hayatında dört defa evlenmiş, bu evliliklerinden Şeyh Halid, Muhammed Bahâüddin, Ubeydullah, Mustafa Asım, Zeynelabidîn ve Sıddık adlarında altı oğlu ile Fatma, Havva ve Kübra adlarında da üç kızı olmuştur. Daha sonra  Emine Hanım ile  evlenmiş ondan da, Hasan Kudsi adında bir erkek çocuğu dünyaya gelmiştir. Konya’ya yerleşen, çocuk ve torunlarından pek çoğu da, ilmiye sınıfına intisap etmiş, büyük ilim adamı ve tasavvuf erbabı olarak ün yapmış, sayıları elliye yaklaşan halifeleri ile Nakşi-bendi’ye tarikatının Hâlidiye Kolu’nun Anadolu’da yayılmasına vesile olmuşlardır.

Memiş efendinin meşhur bir sözünde şöyle der. “Ben kabirde kefeni çürüyenle, dünyada rızık endişesi çekeni er (adam) yerine koymam.” diyen Memiş Efendi’nin vefatından seneler sonra kabri açıldığında, kefeni ve cesedi, o gün gömülmüş gibi dipdiri ve taze bulunmuş ve türbesi 1866 yılında yaptırılmıştır. Memiş Efendi kerâmet sahibi bir veli olduğu ifade edilir. Kerâmetlerinden hem yöre halkından hem de rivayetlerde sıkça anlatılır. Aslında Memiş Efendi, keramet ızhardan (açığa vurmadan) çekinen bir  velidir. Mecbur kalmadıkça asla bu yola başvurmadığı söylenmektedir.
 Kerametlerinin çoğu talebeleri ile ilgili olduğu söylemektedir. 

Örneğin Cebinde parası olmadığı halde, her elini cebine sokuşta para çıkarır, talebelerine ve muhtaç olanlara verirmiş. Bunu sıkça yaptığı rivayet edilir.Çavuşlular, çok ilginç bir kerametini de şöyle anlatırlar. Memiş Efendi’nin türbesine bitişik olan cami, zamanla yıkılmaya yüz tutmuş, ihtiyacı da karşılamaz olmuş. Çavuşlular bu camiyi yıkıp, biraz da genişleterek yeniden yapmaya karar verirler. Cami inşaatı devam ederken, Beyşehir’li  bir zat: “- Caminin kapı ve pencerelerini ben yaptıracağım!” diye haber salar. Hiç ummadıkları bir adamdan gelen bu yardım haberine köylüler hayret etmişler. Hatta adama takılmışlar:“-Babanı rüyanda mı gördün? Çavuş’ da ki camiye yardım etmek nerden aklına geldi?” diye sormuşlar. Kapı-pencere yaptırmayı vadeden adam, şunları söyler:“- Ben, beş altı yaşlarında iken felçli idim, yürüyemiyordum. Annemle babam beni yanlarına alarak Memiş Efendi’yi ziyarete gittiler. Beni türbede, merhumun sandukasının yanına yatırdılar ve namaza durdular. Onlar namaza durduktan sonra sandukadan bir el uzandı ve beni tutup ayağa kaldırdı. Ben heyecanla koşarak, merdivenlerden aşağı inmeye başlayınca, annemle babam da namazlarını bozarak arkamdan bana yetiştiler, o günden sonra ben yürür oldum. Merhuma bir minnet borcum vardı, onu ödemek istedim.”

    Hacıveyiszade Hocamız;Memiş efendinin torunu Şeyh Muhammed Bahâüddinden feyz almış, Alim olan oğlu Zeynel Abidin’inde  hocası olarak bilinmektedir. Allah Dünyada ahiret defterimizin kapanmayacağı, Sadaka-i cariye hasenatları bırakmak dileğiyle.. Selam ve Dua İle Kalın…
 Kaynak:Konya'nın Velileri,  Alimleri ve Hocaları adlı Kitap