EMANET, LİYAKAT VE EHLİYET
Emanet sözcüğü Kur'an da 6 yerde geçmektedir.iman kelimesinin de kök kelimesi olan 'emn' kelimesinden türemiş ve insanın ruhunun sükunet bulması, korkudan emin olma, kurtulma anlamı taşımaktadır. Bir şeyi veya bir değeri gönül rahatlığı ile bir başkasına teslim etme veya aynı şartlarda teslim alma gibi anlamlara gelmektedir. Allah(c.c): "Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, herşeyi görmektedir." (Nisa suresi 58)buyuruyor.
Hz. Peygamber Mekke’yi fethedince burada Kureyş kabilesinin çeşitli ailelerinde bulunan bazı selahiyet ve vazifeleri yeniden düzenlemiş, bir kısmını kaldırmıştı. Kaldırmadığı hizmetler arasında Mescid-i Haram ve çevresinin hizmetiyle su işleri vardı. Birinci hizmet Abdüddaroğulları adına Osman b. Talha, ikinci hizmet ise Haşimoğullarından aynı zamanda Hz. Peygamberin amcası olan Hz Abbas ta idi.Hz. Peygamber, vazifelerle ilgili yeni bir düzenleme yapmak üzere Kabe’nin anahtarını Osman’dan almıştı, amcası Abbas bu hizmetin de kendisine verilmesini talep etti. Bunun üzerine emanet ayeti geldi ve anahtar yine Osman b. Talha’ya teslim edildi (Müslim, “Hac”, 390).Bazı rivayetler de Osman bin Talha'nın, Müslüman olmadığı halde Liyakat sahibi olduğu ve işini gerçekten samimiyetle yaptığı için bu görev tekrar kendine tevdi edilmiştir. Osman bin Talha'nın ilk Türk Müslüman olduğu ve 630'da da Müslüman olduğu da rivayetlerde geçmektedir. Sonuç itibariyle görevi liyakat sahibine vermektir. Şu anda da Kabe'nin anahtarı aynı sülalede olup,Abdulkadir Eşşeybi'de emanettir.
Burada emanetin yerine getirilmesi, ehline verilmesi ve insanlar arasında adaletle hükmedilmesi yönündeki emirlerin muhatapları genel olarak bütün insanlar, özel olarak müminler ve daha özel olarak da yöneticiler gibi emanet ve adaletten kamu adına sorumlu olan şahıslar ve topluluklardır.Emanet, korunması istenen maddi ve manevi değerdir. Kişinin kullanıp sahibine iade etmek üzere aldığı eşya emanet olduğu gibi devletin hizmet makamları da emanettir; ilim, din, antlaşma ve sözleşmeler, komşuluk hakları birer emanettir. Bütün bunlar korunacak, muhatap ve ilgililerine teslim edilecek, ne maksatla verilmiş ise ona uygun olarak kullanılacaktır.
Hz. Peygamber "Münafığın üç belirtisi vardır: Konuştuğunda yalan söyler, söz verdiğinde yerine getirmez, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder" (Müslim, iman 107-109) buyurarak emanete riayet etmeyenleri münafık vasıflı insanlar olarak tescil etmiştir.
Liyakat:Layık olma, yaraşır olmak, uygun olmak ve yetenekli olmak gibi anlamlar ifade etmektedir. Liyakat kavramı antik dönemlerden günümüze kadar kamu yönetiminin üzerinde tartıştığı ender konuların başında gelmektedir. Ancak söz konusu ilke bazı toplumlarda tam manasıyla karşılık bulamamıştır. Özellikle toplumumuzda yerine oturtulamamış, bu konularda hala bocalama faslındayız.Bunun en büyük nedenlerinden bir tanesi de hak ve adalet kavramlarının yeteri kadar içselleştiremediğimizden kaynaklanmaktadır.Bu kargaşa çoğu zaman yönetim anlayışında güven zedelenmesi yaratmaktadır. Oysaki toplumsal nizamın gerçekleşmesi için, emanet kavramının liyakatin ve ehliyet kuramının yönetimin tam merkezinde yer alması mutlak bir zorunluluktur. Özellikle Medine’de yeni bir toplumsal hareket gerçekleştiren İslamiyet nitelikli insan kaynağını ön plana çıkararak önemli başarılar elde etmiştir. Bunu da tavizsiz uygulandığı liyakat ile gerçekleştirmiştir. Nitekim İslam dini bütünüyle hak ve adalet ilkesi üzerine kuruludur. Liyakat ise bu ilkelerin objektif bir yansımasıdır. Bu sebeple İslam yönetim anlayışında liyakatin var olması mutlak bir zorunluluktur. Dolayısıyla İslam’ın ilk yıllarından itibaren bu anlayışın toplum tarafından benimsenmesi için yoğun çaba sarf edilmiştir. Daha sonraları bu anlayıştan zamanla uzaklaşılmıştır.özellikle İslam'ın ve milli kültür ve değerlerimizin nepotizm(kayırmacılık) ile mücadelesi ve liyakate verdiği önem aleni ortadayken insan kaynaklı engellemelerin olmasıyla bir türlü başarılamamıştır.
İslam da Ehliyet:Kişinin dini, Hukuki haklara ve yükümlülüklere, konu olmaya elverişli olmasını istemektedir.Bu nedenle emaneti hakkıyla yerine getiren, Liyakat olgusunu ön plana çıkaran ehil insanların yer aldığı yukarıdan aşağıya her kurum, meslek ve iş dallarında önem verilirse ancak huzurlu toplum olunur. Makamı kendine değil kendini makama adamalıdır. Makama veya bulunduğu konuma bir şeyler katmalıdır. Kısacası atanmış değil, adanmış bir nefer gibi çalışılmalıdır. Toplum olarak ana kaybımız budur.Yönetenler bu değerleri koruyarak hareket etmek zorundadır. Avrupa'da yurtdışı görevinde bulunurken,ülkenin yerlisi olan bir fabrika müdürüne ikinci defa müdürlük teklif edilince, bunu kabul etmeyip,'benden daha başarılı Türk olan mühendis var. O bu müdürlüğe daha layık, benim yerime ona verilmesini rica ediyorum' diyerek başarılı insanın müdür olmasını isteyerek, insanlık değerinin ve Liyakat mefhumunun nasıl olması gerektiğinin güzel örneği hikayesini cemaatimizden dinlemiştim. Ülkemizde böyle şeyler olur mu? :) sanmam!!!
Hz Peygamberimiz(s.a.v):" Emanet zayi olduğu zaman kıyameti bekleyin."diye söyleyince sahabeler den(peygamberi gören insanlara sahabe denir.) biri;'Ey Allah'ın Resulü emanetin zayi olması nasıl olur?' diye sorunca şöyle cevap verdi." İş ehlinden başkasına verildiği zaman kıyameti bekle." buyurmuştur. Bu konularda bir çok örnek verebiliriz. Birde bizden olmayıp farklı kültürden olan ünlü düşünür ve yazar William Shakespeare ise şöyle diyor;' Liyakat olmadan kazanılan, müstahak olmadan kaybedilir.'
Etrafınıza bu değerlere sahip olan varsa onlara sımsıkı sarılın. Olmayanlara itibar etmeyin. Çünkü değerlere sahip olan Allah'ın hakiki kuludur. Allah'a hakiki kul olan insan ise, emanet, Liyakat ve ehliyet gibi kavramları ruhunda ve kalbinde taht kurmuş ve toplumun içinde sessizce yaşayıp gezinmektedirler. İyiliği, emaneti,liyakati, ve ehil insan gibi değerlere sahip olarak yaşamak dileğiyle…