İLİM BAŞKA, İRFAN BAŞKA.
“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer suresi 9.ayet) buyuran yüce Allah öğrenmenin, bilgi ve ilmin ehemmiyetini birçok ayette dikkat çekerek kelam etmektedir. Bilginin iyisi veya kötüsü de olsa bilmek, doğrularını kötülerinden ayırt etmek, yanlış bilgilerin zararlarını da bilerek bilinçli hareket edip, diğer insanları korumak ilim erbabının ana hedefi olmalıdır. Bilgilerin yanlışlığına karşı insanlığı korumak ve doğru bilgileri insanlara aktarmak ilim ve bilgi sahibi insanların asli görevleri olmalıdır. İlimle birlikte basiret ve irfan sahibi de olmak kaçınılmazdır. İrfan sahibi olmak bilgi sahibi olmanın yanında asıl hayatta kazanılan tecrübeler, düşe kalka zorlukları yaşamış veya çevresinde gözlemlerinin getirdiği deneyimlerin birikimiyle hareket etmek, olgun davranmak, her konuyu kırk düşünerek hayata geçirmek irfan sahibi olmayı gerektirir. Allah:“.. Kulları arasından yalnızca, anlama ve kavrama yeteneğine, yani vahiy bilgisine sahip olanlar Allah’tan gereği biçimde korkarlar.”(Fatır suresi 28.ayet) Anlama ve kavrama ilmin yanında irfan sahibi olmakta mülzemdir. Allah Resulü(s.a.v) hadisi şerifinde buyurur ki; “Allah’ın benimle göndermiş olduğu hidayet ve ilim, yeryüzüne Yağan bol yağmura benzer. Yağmurun yağdığı yerin bir bölümü verimli bir topraktır: Yağmur suyunu emer, bol çayır ve ot bitirir. Bir kısmı da suyu emmeyip üstünde tutan çorak bir yerdir. Allah burada biriken sudan insanları faydalandırır. Hem kendileri içer, hem de hayvanlarını sular ve ziraatlarını o su sayesinde yaparlar. Yağmurun yağdığı bir yer daha vardır ki, düz ve hiçbir bitki bitmeyen kaypak ve kaygan arazidir. Ne su tutar ne de ot bitirir. İşte bu, Allah’ın dininde anlayışlı olan ve Allah’ın benimle gönderdiği hidayet ve ilim kendisine fayda veren, onu hem öğrenen hem öğreten kimse ile buna başını kaldırıp kulak vermeyen, Allah’ın benimle gönderdiği hidayeti kabul etmeyen kimsenin benzerdir.”(Buhari ilim 20) Gerçek ilim ve irfan sahibi kimselerde; Dilde nezaket, huyda letafet, ruha sekinet ve kalpte merhamet olmak yakışır. Bunlar yoksa, yerde yatan kütükten farkı yoktur.
İrfan sahibi olmak ilimle bilgiyle olmaz, yaşamakla tecrübe edinmekle çetin koşullarda zorluğu sabırla atlata bilmekle olur. Yazar, şair, asker ve öğretmen olan Ömer Seyfettin bir okulda öğretmen iken geçen anısını şöyle anlatır: çalıştığı okulda, öğretmen arkadaşlarıyla tartışırken; "ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka" diyor, arkadaşları bu görüşe katılmıyorlardı. Bir gün bu öğretmen arkadaşlarına "Avusturya’dan vagonlar dolusu şeker geliyor, şeker çok ucuzlayacak" dedi. Arkadaşları haberin doğruluğundan şüphe bile etmediler. Herkes şeker kıtlığı bitecek diye çok sevindi.O sırada öğretmenler odasına temizliğe gelen bir hademeye de aynı haberi verdi Ömer Seyfettin. Hademe; "İnanma beyim, Avusturya bu savaş zamanı şekeri bulsa kendi yer, bize niye yollasın?" deyince Ömer Seyfettin öğretmen arkadaşlarına döndü: "Gördünüz mü cancağızım? Siz bütün ilminize rağmen habere inandınız. O irfanı sayesinde yutmadı. Demek ki arif başka, alim başka; irfan başka, ilim başkaymış, gördünüz mü'' demiş.
İrfan sahibi birisi yolda giderken bir kadın yaklaşır ve; “ Bir çocuğum var çok hasta, şu kadar paraya ihtiyacım var. Ameliyat olmaz ise ölecek. Ne olur yardım edin!” der. İrfan sahibi kadına ihtiyacı olan parayı verir ve kadın oradan ayrılır gider. Yoluna devam eden irfan sahibi tanıdığı ve arkasından yetişen bir dostu olayı görür ve “Kadınla ne konuştunuz” der. Arif kişi çocuğu hastaymış, ameliyat olmazsa ölecek dedi bende yeterli ihtiyacını karşılayacak parayı verdim.” der. Bunun üzerine arkadaşı arif kişiye “O kadın bir dolandırıcı yalan söylüyor.”deyince Arif kişi “Öyleyse çok güzel. Bir çocuk hasta değil yani ölmeyecek. Bu güzel bir haber.” diyen arif kişi sevinerek oradan ayrılır.
Hz. Mevlana der ki; Üzülme can! Doğruysan zarar gördüm deme. Bil ki iyiler mutlaka kazanır…
Selam ve Dua ile Kalın…