SEVGİ OLMADAN ASLA...
İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi Allah(c.c) için sevmedikçe iman etmiş olamazsınız.” Hadis-i Şerif.
Sevgi, ruh gözü ile bakmak ve ruhun güzel duygu ve düşüncelerini yansıtmaktır... Sevgi yemekteki tuz gibidir. Havadaki oksijen, dikendeki gül gibidir. Sevgi ve şefkati Allah bütün canlılara lütfundan ikram etmiştir. Zor ve çetin şartları bile kolay kılar.Tabi ki sevgiyi göstermenin bir üslûbu vardır, bu üslup güzel olmazsa gösterilen sevgi havada kalır. Allah(c.c) bütün canlıları sevgi ve muhabbetiyle yaratmıştır. O nedenle her dilde konuşan insanların sözcüklerinde insan sevgisi, hayvan sevgisi, ağaç sevgisi gibi terimler bolca kullanılır. Bunlara ilave olarak, dinimizde ve millî kültürümüzde olan Allah sevgisi, vatan sevgisi, bayrak sevgisi, millet sevgisi, din sevgisi, peygamber sevgisi gibi kutsallarımız mevcuttur. Her şey sevgi ile büyür ve filizlenir. Biz Müslümanlar Allah’ı çok severiz o nedenle sevdiğimize karşı huzurunda mahcup olmamak için yanlış yapmamaya özen gösteririz. Allah için sever ve Allah için buğzederiz.
Bütün dünya sevgi ve şefkat ile yoğrulsa gül bahçesine döner. İlk önce insan kendini seven ve şahsına saygılı olan kişi karşısındakine empati yapar. Toprak sevgi ister, insanlar sevgi ister, hayvanlar sevgi ister vs. Her canlı sevgi ve şefkate özlem duyar. Çevremizde sevgisiz kalmış, sevgi ve şefkate muhtaç olan öksüz, yetim, miskin vs. yani çaresiz o kadar insan var ki birazcık sevgi gösterilse, güvenilse toplum çok daha güzel hikayeler ve hayata sımsıkı sarılacak gönül ehli insanlar kazanacaktır. Bütün bunlara rağmen biz ne yapıyoruz? Birkaç resmî ve sivil hayır kurumu ve bazı güzel insanlar bu konuda canla başla bu insanlara ulaşmaya çalışıyor. Geri kalan çoğunluk mu? Dünyanın meşakkatine kapılmış, kendi dünyası ile uğraşır hale gelmiş çevresi bağı ise bananecilik oyunu ile kendini aldatıyor. Bununla birlikte çeşitli isimler altında çıkar gurupları oluşturmuş, kendi çarklarını çeviriyorlar. Sevgiymiş şefkatmiş bir çoğunun lügatında bile gözükmüyor. Burunlarından da asla kıl aldırmıyorlar. Vay halimize ki bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete.
Kitabımız Kur’an-ı Kerim ve Peygamberimiz hep sevginin ve şefkatin, selam vermenin ve hatır sormanın insanlık görevimiz olduğunu, inancımızın gereği olarak yapmamızı sürekli hatırlatır. Öyle ki, bir kuşu öldüğü için üzülen bir çocuğu ziyaret edip üzüntüsünü paylaşan, ezanla alay eden Yahudi bir gence sesinin güzel olduğunu söyleyip taltif ederek övmesi ve sonra Müslümanların meşhur müezzini olması... Yavrularını dünyaya getiren bir köpeğin İslâm ordusunun o bölgeden geçerken, hayvan zarar görmesin diye güzergahını değiştirmesi... Bunlar gibi binlerce örnek verebileceğimiz ve hayatında bunları uygulayan en güzel insan Allah’ın Resulü Hazreti Muhammed kapı gibi önümüzde örnek olarak durmaktadır.
Kalpten kalbe bir gönül yolu olduğu gibi sevgiyi gören her canlı o sevgiye sevgiyle karşılık verecek potansiyele sahiptir. Basit bir örnek vermek gerekirse: Bir hayvana sevgi ve şefkat gösterirseniz sizi dostu olarak görecek ve size bir güven duygusu ile sığınacak, size karşı olan duygularını bakışlarıyla iletecektir.
Yemeği pişiren ahçı eğer sevgisini yemeğe katarsa çok daha lezzetli olacaktır. Milli örf ve adetlerimize baktığımızda ecdadımız otağını kurduğu başta Anadolu olmak üzere her yerde sevgiyi, şefkati, güveni ve adaleti erenler vasıtasıyla ulaştırarak insan merkezli güçlü medeniyetler kurmuştur. Bir atasözümüz vardır: “Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır” diye. Ne de güzel söylenmiş kelam-ı kibar (güzel söz) bir söz. Sevgi ile söylenen her söz daha güzeli ile karşılık bulacaktır.
Yolda yürürken karıncayı bile ezmekten korkan, odunu sobaya atarken küçük böcekler olur endişesi ile yere düşsünler yanmasınlar diye odunları birbirine vurduktan ve böcekler düştükten sonra sobaya atan ecdadımız var bizim. Anlatıldığına göre günahkâr bir insanın ayakkabısı ile kuyudan su çıkarıp susuz kalmış köpeğe su ikram ettiği için karşılığında cennet ikram edilmiş. Yine bir insanın bir kediye ceza verip açlıktan ölmesine sebep olan bu insana cehennem cezası verilmiş olması gibi...
Canlılara olan sevgi ve şefkat için yüzlerce vakıf ve dernek kurmuşlardır. Bu gibi sayısız örnekleri kaynaklarımızda bulabiliriz. Merhamet sevgiyi, sevgi de merhameti ortaya çıkartır. Evinizde saksıda ekili olan bir çiçeğe bile her gün sevgi dolu güzel söz söylerseniz inanın o çiçeğin gülleri evinizi bambaşka atmosfere bürüyecek, evinizi daha canlı çiçek bahçesine çevirecektir.
Sevgi kusur aramaz, çare arar. Bulunduğu ortamda olumlu düşünür ve bardağın dolu kısmına bakar. Peygamberimiz’in(s.a.v.)
“kişi sevdiğine sevdiğini söylesin” hadisi sevdiklerimizin kıymetini bilerek,
sevdiklerimize sevdiğimizi söylemek insani ve İslâmî davranışımız olacaktır. Çocuklarımızı sevgi ve şefkatle büyütelim ki dışarıda sapkın ve zalimlerden sevgi aramasın. Evlerimizden tutun da çalışma ortamındaki her insan özellikle çalıştığı veya çalıştırdığı insanlar birbirlerine veya emrindeki kişilere sevgi, şefkat ile birlikte hâl hatır sormak güler yüz göstermek bile işlerin daha da verimli hale gelmesini, morallerin düzelmesini ve motivasyonlarını artıracağını bilmeliyiz. Bu hepimiz tarafından bilinmekte ama maalesef uygulamamaktayız. Olabildiğince cimri davranılmakta, kibirden midir veya “sonradan görme” den midir anlaşılması zor bir durum olarak karşımıza çıkmaktadır. Halbuki çok basit sevgi, şefkat ve merhametle işler gayet güzel bir şekilde umutlara aşı olacaktır.
Toplumumuzun tüm katmanlarında üzülerek belirtmem gerekir ki günlük çekişmeler, istediğini elde edememe mutsuzluğu, politik çekişmeler sebebiyle bu değerler elimizden kayıp gitmektedir. Kalp kırmalar, vurdumduymazlıklar, inatlaşmalar, aşırı kazanma hırsı gibi şeytanî duygular toplumumuza bulaşıcı hastalık gibi yayılmaktadır. Kısacası bu değerleri bırakmamız gereken gelecek nesillere,
güzel bir gelecek bırakamayacağımız endişesini taşıyoruz. Öyle ya Allah(c. c) “Hâl böyle iken nereye gidiyorsunuz” 81/26 buyuruyor.
Ayete kulak verdiğimizde ne halde olduğumuz ortadadır. Peygamberimiz’in ifadesiyle: Akarsuyun üzerinde oradan oraya savrulan saman çöpleri gibi savrulur olduk.
Bu anlattıklarımızdan şartsız bir sevgi değil meşru ölçüler içerisinde mesafeyi koruyarak sevmek olmalıdır. Çünkü sevginin aşırısı sevgi değil tutku, saplantı olmaktadır. Tutku, eğer dünyalık içinse kendine ve karşısındakine zarar verir ve insanın hayatını zindan eder. Şöyle bir eleştiri alır gibiyim, hep sevgi ve güven duyduğumuz insanlara aldandık ve nankörlük gördük bu nasıl olacak?Her konuda olduğu gibi sevgide de tedbirli olmak hak edene hakkını vermek gerekir. Peygamberimiz(s. a. v.) “Mü’min aynı delikten iki defa sokulmaz.” Biliyor ve tecrüben varsa uzak duracaksın. Bu konuyu şöyle bir hikayeyle ifade edelim, büyüklerimiz anlatırdı: Adamın birisi su ile çalışan bir un fabrikasına buğdayını öğütüp un olması için gider. Sıra beklerken suyun çarptığı değirmen taşının hızlı bir şekilde döndüğünü görünce çok hoşuna gider ve diğer insanların “yapma” demesine fırsat vermeden taşı öper ama taş dudaklarının yarısını alır götürür. Kan revan içinde kalır ve perişan bir haldedir. Doğruca hastaneye gider ve tedavisini yaptırır. Ama bu kişide hâlâ var olan değirmen taşı sevgisi, onun tekrar değirmene gitmesini sağlar. Bakar ki değirmen taşı aheste yine dönmektedir, öpecektir ama önceki vaka aklına gelir ve biraz uzaklaşır. Uzaktan taşa şöyle seslenir:
“Ey taş! Seni yakından sevince zarar veriyorsun. En iyisi birbirimizi uzaktan sevelim ki kimseye zarar gelmesin.” Bu hikayede olduğu gibi zarar verecek veya veriyorsa, uzaktan sevgi ve şefkat göstermek gerekir . Sevebilmek, sevgiyle kalabilmek, kusur aramadan sevmek her kişinin değil er kişinin işidir. Peygamberimiz (s.a.v.) bir hadisinde şöyle buyurur : “Kişi sevdiğiyle beraberdir.” Bu dşünceyle hareket ederek kiminle haşrolacağımızı, kimlerle beraber olacağımızı bilmek ve buna göre yaşamak gerekir.
Sevgi ve muhabbetle kalın.