Türk Milleti ve Laik Demokratik Cumhuriyet Rejimi !

HAKKI GÜLEÇ hgulec58@hotmail.com

Öncelikle “cumhuriyet” kelime köken bilgisinden bahsedersek

Kelime köken olarak Arapça cumhur, millet, halk sözcükleriyle aynı şey kast edilmek istenir.  Bu sözcüklerinin öz Türkçe karşılığı Ulus sözcüğü iken eski yunan dilinde “demok”  aynı anlamdadır. “Rasi” ise yönetim anlamına gelir. Demokrasi, bir halk yönetimidir; halk iktidarıdır. 

“Cumhuriyet” dediğimiz zaman demokratik cumhuriyet yanında İslam cumhuriyeti, sosyalist cumhuriyet kavramlarından da bahsedebiliriz.

Ancak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”   “Bu milletin istikbalini yine bu milletin azim ve kararlığı kurtaracaktır.” ve benzeri birçok tarihi sözleri, kurulması amaçlanan “demokratik cumhuriyetin” tanımını verir.
"Türk milletinin karakterine en uygun yönetim şekli cumhuriyettir." diyen Atatürk biliyordu ki, İslam öncesi dönemlerde de Türklerde bir tür halk yönetimi vardır.
Çünkü özümüz olan Yörük Türkmen kültürü, özgür olmayı önemseyen, adaleti, liyakati, katılımcılığı, danışmayı, dayanışmayı yüceltendir.  Saygı duyduğu, değer verdiği kadınını, devlet yönetimine getiren, yücelten bir kültürdür. 

Kadınlarımızın seçme seçilme hakkına dünyanın birçok ülkesinden önce kavuşması, kadını yücelten özümüz olan yörük Türkmen kültürümüz sayesindedir.
Türk milleti en eski tarihinde meşhur kurultaylarıyla devlet başkanlarını seçmeleriyle, demokrasi düşüncesine ne kadar bağlı olduklarını göstermişlerdir.

Osmanlı Devletinde Türkler

Selçuklu sonrası Osmanlı devletini kuran Türkler bir dönem sonra yönetimden uzaklaştırılmışlar merkezden çevreye itilmişlerdir. Türk olan kendi kurmuş olduğu Osmanlı devletinde dili, tarihi  kimliği baskılanmış ve "etraki bi idrak" (geri zekalı türk) denilerek aşağılanmıştır.

Osmanlının yüzlerce yıl süren asimilasyon baskılama sonunda kimlikline yabancılaşmış insanlarımız, Türk olduğunu ancak milli mücadele sürecinde öğrenir.
Zira Osmanlı tebaasına (uyruğuna) mensup olanların içinde sadece Türk olanlar kendilerini "Osmanlıyım" diye tanımlayabilirken devletin en üst makamları olan nazırlıklarında ve bürokrasisin de çoğunlukla yer alan, ayrıcalıklı olan ve zenginleşen diğer etnik köken mensupları rahatlıkla ve övünçle “ben Rum’um”, Ermeni’yim, Yahudi’yim vb diyerek kendi kimliklerine vurgu yapabilmişlerdir.
Türkler harici uyruklar, kendi kimliklerini ve kültürlerini geliştirmeye yönelik okullarında dillerini inançlılarını tarihlerini canlı tutmuşlar, kültürlerini gelecek kuşaklarına aktarmışlardır.

            Merkezden yönetimden uzaklaştırılan Yörük Türkmenler Balkanlara sürülmüş ve Türk olan "ben Türküm" diyememiş, aşağılanmış ve kendisine yabancılaştırılmıştır.

Yeni üstlendiğim akademik görevim nedeniyle yakın zamanda gittiğim ve sık gitme durumunda olacağım Kuzey Makedonya Gostivar kentinde bulunan Uluslararası Vizyon Üniversitesi kurucularının çoğunlukla Anadolu’dan göç ettirilenler olduğunu öğreniyorum.

Ayrıca gezme fırsatı bulduğum Üsküp, Manastır ve Ohri kentleri ve Atatürk’ün babasının doğduğu, Jupa Kasabasına bağlı Kocacık köyü halkının Osmanlı-Karamanoğulları çatışması sonucunda buralara sürüldüklerinden bahsettiler.  Kuzey Makedonya dağlık bir alanda bulunan  Kocacık Köy halkı kökeni Karaman Taşkale köyünden göç ettirilenlerdir. 

Ayrıca bilinmelidir ki, dünyada yaşanan süreçten soyutlanmamız mümkün değildir.

1789 Fransız devrim sonrası tüm dünyada İmparatorluklar yerini Ulus devletlere bırakırken Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından hedeflenen Türk Ulus Devleti inşa sürecinde Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu kurulmuş, “Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türkiye Halkına Türk Milleti Denir” ifadesiyle Etnikçi ve mezhepçi olmayan, farklı etnik ve inançtan olanları ötekileştirmeyen, birleştirici olan bir “Türk Milleti” tanımı yapılmış ve ülkesinin adı “Türk Milletine” “ait” anlamına “Türk” “iye”  meclisinin adı “Büyük Türk Milletine ait  Meclis”  anlamında “Türkiye Büyük Millet Meclisi” TBMM olmuş ve kendi özünü yansıtan Demokratik ve Laik  Cumhuriyet rejimi olmuştur.
Türkler, kendi kurdukları devletlerinde ötekileştirilmeleri, ve yüzlerce yıldır devam eden saltanat baskısından kendi yurdunun ötekisi olmaktan ve kula kulluk etmekten cumhuriyet sayesinde kurtulmuştur.

İslam’ın Özü ve Demokratik Laik Cumhuriyet

Ayrıca İslam dininin en kritik kavramları olan meşveret (danışma), maslahat, adalet, ehliyet, emniyet kavramları aynı zamanda cumhuriyetin de özünü tanımlayan kavramlardır.
Nitekim Hz. Muhammed'in düzenlediği "622 Medine Sözleşmesi" bu durumu tam olarak açıklar.

Tarihte Yer Almış Bir Ankara Ahi Cumhuriyeti

Selçuklu sonrası Anadolu'ya yerleşmeye başlayan Türk kavimleri Ahi Birlikleri aracılığı ile 1290-1354 yılları arasında Ankara'da küçük de olsa bir devlet kurdukları Ahi hükümeti bir derviş-esnaf cumhuriyeti olup bir bakıma Roma, Yunan site cumhuriyetlerine benzemektedir.
Atatürk'ün cumhuriyet düşüncesinin yerli ve milli kökleri de vardı. Atatürk 1290-1354 yılları arasında Ankara'da kurulmuş bir devletten esinlendiğini şöyle ifade etmiştir.
"Ben Ankara'yı coğrafya kitabından ziyade tarihten öğrendim ve cumhuriyet merkezi olarak öğrendim. Hakikaten Selçuklu idaresinin bölünmesi üzerine Anadolu da kurulan küçük hükümetlerin isimleri okurken bir "Ankara Cumhuriyeti" görmüştüm tarih sayfalarının bana bir cumhuriyet merkezi olarak tanıttığı Ankara'ya ilk defa geldim o gün gördüm ki aradan geçen asırlara rağmen Ankara da hala o cumhuriyet kabiliyeti devam ediyor."
Yani dikkat edersek Osmanlı tarafından yıkılan Ankara merkezli Türk cumhuriyeti, 1354 yılından 569 yıl sonra 1923 yılında yeniden yine Ankara merkezli olarak ilan edilmiştir.

Avrupa ve Fransa Etkisi!

Yüzünü Avrupa’ya dönmüş, Viyana kapılarına kadar dayanmış Osmanlının Avrupa aydınlanmasından etkilenmiştir.
Özellikle 3. Selim 1789-1807 Islahat hareketleri ve sonrası 1808 “Senedi İttifak”  ile padişahın yetkilerinin sınırlandırılmak istenmesi ve 1908, 2. Meşrutiyet dönemi ve sonrası Cumhuriyet süreci Osmanlı devletinin aynı zamanda bir Avrupalı olması nedeniyle yenilikçi hareketlerden etkilenmesi vardır.
1865 Genç Osmanlıların eserlerden etkilenen Atatürk’ün en çok benimsediği “Fikri Hür, Vicdanı Hür ve İrfanı Hür Nesiller” cümlesi Tevfik Fikret’e aittir. Atatürk cumhuriyet kavramından ilk defa 1905 te bahseder.

Atatürk, Cumhuriyet kavramıyla, Fransız eserleri ile tanıştı.

Atatürk, Jan J. Russo’nun tüm eserlerini okuduğunu TBMM'den açıklar ve okuduğu kitapları ile ilgili eleştirilerini yazmıştır. Örneğin J. J. Russo'nun kitabı olan "toplum sözleşmesinde" tanımladığı egemenlik kavramını yeterli bulmaz; egemenliğin "milli egemenlik" olduğundan bahseder çünkü o halkçıdır.
Sonrası süreçte kongreler, 23 Nisan 1920 TBMM ile adı anılmasa da Cumhuriyet fiilen kurulmuş olur ve 29 Ekim 1923’te ilan edilir.
30 Ekim 1918 Mondros teslimiyet antlaşmasını kabul etmeyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet kuruluş tarihini özellikle 30 Ekim’den bir gün önceye gelen 29 Ekim’i seçmesiyle Türk Milletinin teslim olmayarak, cumhuriyeti kurduğu mesajını tüm dünyaya ilan eder. 
1918 Wilson prensipleri 12. Maddesine uygun hazırlanmış ve bugün BOP ile devam eden 30 Ekim 1918 Mondros teslimiyet antlaşması ve Sevr  haritası dayatması karşılığında Türk Milleti, Lozan antlaşmasıyla sonsuza kadar sahip olduğu misaki milli haritasını kabul ettirir ve demokratik laik cumhuriyet rejimiyle kendi  kimliğini sonsuza kadar yaşatma iradesini ortaya koyar.
Bugün Türk Milletinin dilinden, tarihinden ve kimliğinden rahatsız olanlar laik demokratik Türkiye Cumhuriyetinden rahatsız olanlar, küreselci güçlerin işbirlikçileri olduğunun ne kadar farkındadırlar?  Zira Etnik savaş gibi, mezhep savaş gibi algılatılan tüm çatışmalar temelde küresel projelere hizmet eder.
Türk milletinin yeni bir kurtarıcıya ihtiyacı yoktur; özellikle Atatürk’ün gençliğe hitabında ifade edilenler rehberimizdir.
"Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır." Gazi Mustafa Kemal Atatürk