AĞRI DAĞI
Güzel bir yağmurlu sabaha uyanıp, kanatlarımı kollarıma takıp düştüm yollara. Yol bu nihayetinde biter dedim, bitmedi. İçimin yağmurları yol uzadıkça sulusepken yağmurdan kara dönüştü. Bu acımasız mevsimler, bu bitmeyen yolların sonu yoktu ben de biliyordum, tam da bu yüzden dışımdan çok içime yürüdüm.
Ah içim, çarpışıp duran bulutların çıkardığı gürültüden yer gök inledi.
Bu uğultular, bu iniltiler eşliğinde içimin çıkmaz sokaklarında kaybolduğum doğrudur. Sen gittiğin yağmurla gel derken yine sancılı baharı işaret ediyordun. Kaç bahar geçti üzerinden bitmedi içimin yolları. Sabahattin Ali ‘’ Yollar gide gide biter ‘’ Hani yollar gide gide biterdi bitmiyor işte.
Aldırma gönül aldırma, ona aldırma, buna aldırma geriye kalan kaymaklı dondurma. O öyle olmuyor işte, insan en çok kendi içine yürürken yoruluyor. ‘’En uzun yol insanın içidir ‘’diyen zarif şair doğru söylemiş işte, git git bitmiyor, üstelik mevsimin tüm yağmurları üzerime yağıyor.
Ceketimi yağmurlara astığımdan beri, tehlikeli şiir okur, dünya ya sataşırım diyor Gülten Kaya, hemen arkasından da ekliyor, Korkarımmmmm
Geceden karanlık sebebim /Geceden mülteci kederim/ Korkarım dönmez yüreğim/ Korkarım güzelim, korkarım…
Korkunun ecele faydası yok, ne kadar korkarsan kork, ne ölüm geleceği günü öteler, ne bu içimin yolları biter. Deste deste şiirler yazdım içimin sayfalarına, noktalar çakılı kadro, virgüller firar. Bu yollar türküyle gidilir dedim. Telli turnalar yaralandı göğümde. Okyanuslar çarpıştı misket kadar gözlerimde, pencerelerde çiçekler soldu, daldaki minik serçe kendini daldan dala vurdu.
Beni böyle yollara düşüren ağrı mıydı ,Ağrı dağı mıydı, Neşet Ertaş’ın sazı mıydı, mevsimin yazı mıydı, kışı mıydı bilemedim. Bildim bu yollar bitmez, bildim bu taş ilk vuruşta kırılmaz, bildim sazın ,sözün son nakaratı hep gurbet.
Gurbet açık denize yelken açıyor, Alabildiğince mavi, gidebildiğince yol. Greenwich ‘in saati şaşar gurbetin yolları şaşmaz. Biliyor musun aynı istikamet de yürüyoruz seninle, en çok içimizin haritasında zaten hiç olmayan gülzar bahçelerinde oyalandık durduk.
Ölmez sağ çıkarsak bu içimizin en uzun yolundan, yolun sonunda, bir ölüm sessizliği olsun aramızda. Konuşmaya mecalim yok, tekrar tekrar kayıpları sayıp dökemem ki, sen de dökme. Suyun ızdırabını yosun, yolun ızdırabını dağlar bilir. İçim de bir ağrı dağı daha büyütme. Ağrı bir yanardağ, ağrı içimin bitmeyen yolları. Ağrı gurbet, ağrı göçmen kuşların yanık telekleri, ağrı teli kopuk saz, ağrı gürültülü sessizlik, kabulleniş ve boyun eğiş .
Korkarım geri dönüş başladı, yol verin içimin ağrı dağları. Vurur şimdi kırık sazın bozuk teli Cahit Berkay ‘dan Ağrı Dağı Efsanesini , ritim tutsun yorgun ayaklarım, açılsın gurbetin kapıları, turnalar yollara dursun, selam versin dağ çiçekleri, bulutlar yükünü boşaltsın, bitsin bu gürültülü sessizlik.
Öyle ya insan en çok sessizken gürültü çıkarıyor. Aklımla kalbimin bağlantısı kesilince şase yapıyor. İnsan sadece aklıyla, kalbine uğramadan hayat merdivenlerinden sağlam çıkamaz. Kimbilir belki de dağ gibi ağrılı bir kalbin üzerine yağan karların hürmetine insan baharı yine kendinde bulur.