Ben Aynayım….

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Maskeli baloda herkes dedi, kimse kendi olmaya cesaret edemeyecek kadar korkak, takıyorlar maskeleri, ezberlerini yaşıyorlar. Dünya ya gelmiş olmanın yükü omuzlarında, hayatın ona sunduklarıyla baş etmeye çalışıyordu. Seçenekleri yoktu, her koşulda her iki seçenekte onun içinden geçip gideceği uzun bir tüneldi. Başka şansı yoktu, başka yol da yoktu. Her şekilde o uzun tünelin içinden geçip gitmesi gerekiyordu. Tunelin uzunluğu bir tarafa,  zifir karanlıkta uzun tünelde yolu nasıl bulacaktı. Karanlık bir taraftan bastırdıkça, gözlerinin ışığı da el feneri gibi parlıyordu.

Parıltılı gözlerini saçlarıyla kapatarak, kim olduğunu kendinden saklamaya çalışıyordu. Tunel de yaptığı yolculuğu  gözlerinin ışıltısıyla bitirdiğinde, sırtındaki çantadan çıkardı maskesini, taktı yüzüne. Kendi olmaktan çıkmak için böyle bir yol bulmuştu. Sırt çantasında, çeşit çeşit maskeler, hangisini isterse onu takıyordu yüzüne. Arada bir Kafka’nın böceği olmak istiyordu ama , görmeden üzerime basarlar da ,ezilirim diye vazgeçiyordu. Sanki her yer duvar, her yer taşlardan örülmüş kale gibi beynin etrafını sarmalıyordu. Sesler, renkler, kuklalar, pinokyo, Şirinler, keloğlan, Kırmızı Başlıklı Kız, Pamuk Prenses, Roman kahramanları, saat on iki den sonra kabağa dönüşen Kül Kedisi. Beynin içinden film şeridi gibi geçen masal kahramanları.

Kendi kahramanlığına baktı, bu karanlık tünelin içinden sağ salim çıktığına göre, ben de bir masal kahramanıyım dedi. Seçebileceği bütün kahramanlar iyilik perisiydi ama dünya böyle bir yer değildi. Masallar da hep iyiler kazanıyordu, oysa dünya, dünya kötülerin dünyasıydı. Bu yüzden ne kadar zordu kötü bir dünyanın  iyi  kahramanı olmak. Maskeler daha kolaydı, hangi ruh halindeyse onu takabilirdi. Mutlu, mutsuz, öfkeli, hüzünlü, eğlenceli, gülümseyen, dalga  geçen, bazen akıllı, bazen hiçbir şey bilmiyormuş gibi boş bakan. Zahmetsizce sırt çantasından çıkarıp hangisini isterse onu takmak  kolay bir tercihti. Hatta bazen film kahramanlarının da maskelerini takıyor, hem eğleniyor, hem saklanabiliyordu. Asla kendi olmak istemiyordu. Kendi olmak çok zordu, O’na dayatılan gerçeklerle ancak maskeleyerek katlanabiliyordu. Bu kendince bulduğu çözüm kendini iyi hissetmesini sağlıyordu.

Biz olmayı bilmeyen, sen diyecek muhatap da bulamadığında, ben ‘i maskeleyerek tanımlıyordu. Ben’i tanımlamak için ötekine ihtiyaç duymadan taktığı maskenin kimliği daha kolaydı. Bu bir anlamda kaçıştı belki de, kendini kovalamaktan daha kolay, örtülü bir kimlik. İsyan bayrağını o kadar çok yükseğe çekiyordu ki, herkes görsün istiyordu. Hem en yüksekte isyan bayrağı, hem bir taraftan onun görülmemiş olmasından, ya da görülmeme ihtimaline karşı, etrafındaki insanlarının hepsinin gözlerinin içinde tarama yapıyordu. Bu bayrağı kim görüyor, kim görmüyor, gören ne düşünüyor, ne düşünmüyor önemli   de değildi. Maskesini takıyor, vazifesini yapıyordu böylece hem var oluyordu hem yok. Var ile yok arasında zaman hem kendini öğütüyordu hem etrafındakileri. Maskeli balo devam ediyordu, kimse kimseyi tanımıyordu, böylece yükünü de kimse bilmiyordu. 
Arada bir mola verdiğinde yüklerinden kutuluyordu ama yük hafifleyeceği yerde daha çok sırtını acıtıyordu.

Kalbinin bir köşesinde çıkılı sevgi çıkınının ağzını açmaya korkuyordu. Arada bir eliyle yoklasa da ,bile isteye sevgi çıkının ağzını hiç açmaya niyeti   yoktu. Kötü bellediği  dünyanın, onun kalbinin bir köşesinde  sevgi çıkınına ihtiyacı yoktu. Maskesini taktı, uzun bir tünelin içinden söylenerek geçti. Ben aynayım, ben aynayım, ben aynayım, sesi tünelin bir ucundan ötekine kadar ulaşıyordu. Aynaya kim baksa kendini tanımlıyordu onun yüzünde. Aslına bakarsanız ayna hiç yalan söylemiyordu, bir bakıma aynaya her bakan kendini görüyordu onda, ne eksik ne fazla.
 
Ne yollar bitecek gibi duruyor, ne tüneller çıkılacak gibi duruyordu. Yeniden uzantı sırt çantasına eli, aldı içinden maskeyi taktı yüzüne, içinde ağlayan bir yüz, dışında herkesi alaya alan bir gülüş. Sıkılmış yumrukların  arasından kustuğu öfkesinden yeşerecek tohumların suya ihtiyacı vardı. Sevgi kuyusundan bir bakraç su doldurup, döktüm baştan aşağı. Filizlenecek umuduyla bekliyorum. Sen aynayım dedin, yüzümü gördüm sende…….