''Cız'' Diyen Yer
Bu garipliğin var ya
Yağmur yüklü gözlerinin ağlaması
Dilini dönmez eden susuşların
Yaşamak ile ölüm arasında kalışların
Hepsi geçer....
Ne geçmez biliyor musun ?
O yüreğindeki ''cız '' diyen yer var ya ,işte orası,sana geçit vermez
kendini kabullenmedikçe. Bir türkü tüter burnunda,bir çift kara göz
kanadı kırılır turnanın ipini koparır uçurtmaların, göğün küpeştesinde sallanır kalırsın.
Geçmez diyorsam geçmez. Acıyan eşek atı geçer. Atı alan Üsküdar'ı geçer. O geçer, bu geçer ama senin o cızz diyen yerin geçmez. Bunu öğren artık.
Bu zemheri ayazında kapılardan,pencerelerden içeriye üfüren rüzgar Saba makamı gibi zorluyor bak duvarları.
Döküyor gece kendini sokaklara. Bir ıssızlık,bir sessizlik hakim. Sadece rüzgarın sesi duyuluyor. Uzak uzak ışıklar yanıp sönüyor, kalorifer dumanları havaya yayılırken.
Gecenin karanlığa gömülen bir dinginliği var. Dinginliğin sonunda sükutu da öğreniyorsun. İnsan üzerine sükutu giyinince içine içine yürümeye başlıyor. Hayat kapkaranlık uzun bir tünel gibi işte, tam bitecek sanıyorsun ikincisi, üçüncüsü derken tünel uzuyor. Ağzı burnu dinamitlenmiş bir dağın içinden sessizce ışığa ve kendine yol alıyorsun ve dönüp şöyle demelisin"Çok şükür."
Bizler en çok kendimize sağırız. Susmadıkça, susamadıkca kendimizi duyamıyoruz. İnsan hep söylemek eğilimlidir oysa. Bana göre susunca başlıyor esas söylem.“Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı.” Böyle diyor Fransız Felsefeci Lodot .Bu durumda içininin cız dediği yerin hiç geçmeyeceğini, bunu da söylemekten gocunulmayacağını bilmelisin.
Üzerine konuşulmayacak olan konularda ise insan kelimelerden arınmalı. Dayanabileceğimiz kederin bir sınırı vardır; bu sınırın ötesine geçenler ya bizi mahvederler ya da bizi hissiz bırakacak şekilde yanımızdan geçip giderler.” Goethe de böyle diyor. Her iki şıkkı da istemiyorsak eğer gardımızı ona göre almalıyız. Ben buna kabullenme diyorum.
İnsan kendi gerçeğini kabullenebilmeli. Bunu bir yenilgi olarak görmemeli. Oğuz Atay'ın dediği gibi ''hayat olduğu gibidir,olması gerektiği gibi değil''. Hayatı olduğu gibi kabul edince beklentiler hiç yükselmiyor. Bu bir anlamda kendini kandırma gibi geliyorsa da değildir. Bu tam anlamıyla kendini tanımak ve kabullenmektir.
Göğün kupeştesinde sallanıp kalmakta tam da bu yüzdendir. İçimizin cızzzzzzzzz dediği yerde kendimizi kabullenip yolumuza devam edilebiliriz. Ömrümüzü uzatan cız diyen yerin derinliğidir.
Sükut,içinde çarpışıp duran düşüncelerin,kendini bulmasına izin vermektir. Bul şimdi kendini .Açık bir denizin tam ortasındasın.Elin de sadece pusula var. Yön takip edeceksin. Seni kıyıya hangi yön götürecekse ona yöneleceksin. Sorun şu ki açık denizlerde mi kalmayı düşünüyorsun,yoksa kıyıya varmak mı istiyorsun.Bu senin kendini keşif yolculuğun. Cız diyen yerini bul ve yol al. Tercihini ikisinden birini seçtiğinde,aynı zamanda o cız diyen yerini de sükutla tanımlamış oluyorsun. Cız diyen yerini örtmeye çalışmayacaksın,aksine o yerinde duracak ve sen bunu kabullenmeyi öğreneceksin. Kabuğunu kaldırmadan,kanatmadan o yara duracak.
Sabır ve sükut derken bunu haksızlık karşısında sus anlamında demiyorum tabi ki. Susamazsın,susmamalısın zaten ama kendi bilincinde olup kendini kabullenmek için bu sükut ve kendini duyman,içe doğru yürümen gerekliliğini de göz ardı edemezsin. "Anlayana anlatmazsan zulüm edersin, anlamayana anlatırsan yine zulüm edersin''Bazen susmak,susabilmek de büyük erdemdir.
''Ne kadar iyi bilirseniz biliniz,bütün anlatacaklarınız,karşınızdaki insanın anlayabileceği kadardır '' diyor Mevlana. Sizi dinleyen kalbiyle değil kulağı ile dinliyorsa hiç bir yere varamazsınız. Bu durumda sustuğunuzda duyduğunuz ses,kendi iç sesiniz olacaktır.
İç ses kendinizi ve farkındalığınızı sağlayacaktır. İçinizdeki ''cız'' diyen yerler en çok sessizliği sever .Göğün küpeştesine yakışan kuştur sen değil.Bırak Cız diyen yerin kalsın sen de . Seni sen yapan,seni iyi insan yapan belki de o cız diyen yerdir. İnsan alemde yarısı kadar değil yarası kadar yer kaplar.