ÇORUM İLİMİZ,ELVAN ÇELEBİ VE ŞİİR

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Her yaratılmış kılar cinsin telep
Nitekim şahini şahin kazı kaz
Dost eteğin pek tut Elvan sen dahi
Var bu aşk mahmurluğun dost ile yaz
Elvan Çelebi

Babası, XIV. yüzyıl Anadolu Türk tasavvuf hayatının ünlü simalarından Âşık Paşa, dedesi Karamanoğulları Beyliği'nin kuruluşuna adı karışan Muhlis Paşa, büyük dedesi, Babaî isyanı (1240) diye bilinen dinî-sosyal hareketin başı olan Baba İlyâs-ı Horasânî'dir.

‘’Var bu aşk mahmurluğun dost ile yaz’’ Diyen Elvan Çelebi,  8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde bizlerin aşk ile yazdıklarımızı okumak için Çorum da buluşturdu. Çorum’a hizmete adamış Ordu’lu sayın Turhan Candan başkan,sayın Halit Yıldırım, sayın Mehmet Okumuş, sayın Hüseyin Avcı, sevgili Nilüfer Aşkın hanım misafirperverlikleri ayakta alkışlanacak nitelikte idi.Gece  ve şiir adına tüm emeği geçenlere ayrı ayrı teşekkür ederim.

Tarih kaynaklarında Çorum'un adı Niconia (Nikonya) olarak geçmektedir. Bizans döneminde de Evkaite diye geçmektedir. 1072 Malazgirt Savaşı ile Çorumlu olan vilayetin ismi 16. yüzyılın sonralarına doğru "lu" ekinin kaldırılması ile Çorum olarak kalmıştır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nin II.Cildi 407.sahifesinde bölgenin havasının astım hastalarına iyi gelmesi nedeniyle, Selçuklu Sultanı Kılıç Arslan hasta oğlu Yakup Mirza’yı ve yüzlerce çorluyu (bakımsız, zayıf hastaları) buraya göndermiş ve bunlar sağlıklarına kavuşmuşlardır. Bundan dolayı şehre Çorum denilmiştir.

Bu anlamda şöyle de diyebiliriz ata sözü olarak.
“Acı çor getirir, çor’da  ÇORUM’a götürür”Götürsün,tüm hastaların derdine şifa olsun.
Malazgirt Savaşı’ndan sonra yavaş yavaş Anadolu’ya  gelen Oguz boylarından geldiği bilinmektedir.

Çorum otogarına indiğimde,beni karşılayacak bey ,abla gedinmi diye aradı.Evet otogardayım dedim,etrafıma bakınırken Hüseyin Avcı göründü.Önceden hazırladığım Mevlana şekerimi ve şiir kitabımı armağan ettim.Kısa bir süre içinde kalacağım otole geldik.Dakikalar sonra Kahraanmaraş’dan sayın şairimiz İnci Okumuş hanımda geldi.Yüzündeki gülümseyen ifade  ile  kendimizi saat kulesinin ışıltısında fotoğraf çekinirken bulduk.Yani tam anlamıyla bir kanadım yoktu,olsa uçacaktım pır pır…
Her ne kadar fotoğraf çekinmeyi sevmeyen sayın şair Mehmet Okumuş beyi fotoğraf karesine alamasak da,bizi 7-8 Saat Kule’sinde  bizleri  fotoğralamasına sevindik,naif yüreği var olsun.

Şiir okumak için gelen şairlerimizin hepsi birbirinden değerliydi.Şehir içinden,şehir dışından gelen tüm katılımcılar buluştuk, coşarak şiirlerimizi okuduk. Sayın şairlerimiz Canan Köksal,  İnci Okumuş, Leyla Yıldırım, Mehtap Altan, Nermin Eker, Nilüfer Zontul Aktaş, Nuray Alper, Sevda Doğan Karakaş, Tuba Kan ve ben Elvan Çelebi şiir gecesinde Elvan Çelebi’yi rahmetle andık.
Çorum’ geldiğimiz ilk gece 7-8 Hasan Paşa’ nın yaptırmış olduğu saat kulesini görmeye gittik.Şehrin göbeğinde su havuzlarının içinde ışıltılı saat kulesi tarihe tanıklık edercesine şehire zamanı hatırlatıyordu,arkasından atlı kovalıyormuş gibi yelkovan akrebin peşinden.Uzatttım elimi sanki dokunacak gibi rakamlarına.”Eyyyyyy  hayat sen ne güzelsin edebiyat ve şiir adına beni buluşturduğun tarih kokan kent için sana teşekkür ederim.”dedim.

Sabahleyin uyanan soluğu Leblebici Hayvalı’da aldı.Hiç bir değişime uğramamış,tahtadan tezgah, içi leblebi çeşidi dolu rengarenk bölümlü dolaplar.Leblebi kavurma kazanı, elekler, kalburlar, gözerler duvarda asılı duruyordu.Leblebici amcayla biraz sohbet ettik.”Ticaret pos makinasıyla yapılmaz kızım “dedi.Peşin sıcak parayla yapılır. Ah benim güzel insanım ona dayatılan ne varsa yok sayarak ticaretine devam ediyordu.Mis gibi leblebi kokuları arasında hepimiz hediye götüreceğimiz kadar aldık.

Güne katılmak için gelen tüm şairlerimizle buluştuk.Kültür evlerini gezdik.El dokuma ipek halı tezgahları, Çinicilik, iğne oyaları,Origami sanatı, Deri işlemeciliği, el örgüleri hepsi kültürümüzün yok olmaya yüz tutmuş sanat değerleriydi.
Ney kursunuda ziyaret ettik.Kursun Ney hocası bize kısa bir ney konseri sundu, kısa şiirler eşliğinde tarih kokan bina inim inim inledi.Kültür binasının görevli hanımları bize çay ve leblebi unundan yapılmış kurabiye ikram ettiler.Leblebi unundan yapılmış kurabiyelerin ağzımızda bıraktığı tat, çayla birlikte lezzetin ta kendisiydi.

Sayın Başkan eşliğinde,şairlerimizle ve sevgili Karadeniz’in sultanı Ceren Ece Öksüz kızımızla,Kültür masasasının değerli üyeleri ile İskilip dolması, çorum mantısı, çatal  aşı, su böreği, el yapımı baklava yedik.Çorum’da dolma yedik deyince sanmayın doldurulmuş bir sebze. Dolma içi tabağınıza lezzetiyle konuyor.Üzerine bir bardak demli çay ve sohbet cana değdi tabiki.
Devlet Tiyatro Salonu’na doğru yol aldık.Hepimiz şiir soluyorduk, hepimiz coşkulu okuduk tüm şiirlerimizi. Ceren Ece Öksüz kızımızla Karadeniz türküleri söyledik. Ece kızımız sahnede Karadeniz kıyafeti ile kelebek gibiydi, o sahnele biz koltuklarda uçtuk. Hele o okuduğu ağıt içimize oturdu kaldı.

Şairimiz CANAN KÖKSAL (Neşet Ertaş’ın kara gözlü torunu)
Hangi dua ile tutuyorsun nabzını zamanın, Yeryüzünü kahır ile ördü kıraatı bozuk ecnebiler, Her gece sokak lambalarına kafa tuttuğum doğrudur.

Şairimiz İNCİ OKUMUŞ (Maraş’ın İncisi )
‘’Yüzün miraç, varana …Adın hüzün, anlayana anne…Beni gölgene al anne’’diye seslendi

Şairimiz LEYLA YILDIRIM (Çorum’un Leylicanı)
‘’Uzaktan uzağa hatır mı olur, Hal anlatmak ile bitmiyor evlat’’ diyerek evlatlarımıza sesleniyordu

Şairimiz MEHTAP ALTAN (Erciyesin Mehtabı )
‘’Uçsuz bucaksız bir bozkırın suç ortağıyım artık,Kurda kuşa yem ettiğiniz cümlelerimin kenarını yeniden işleyecek annem’’ diyerek anne reçeli kokusunu sunuyordu.

Şairimiz NERMİN EKER (Asenamız)
‘’Zamansız gidişe dayanmaz yürek, Vatansa uğruna bedeller gerek   Mehmet”  diye sesleniyordu

Şairimiz NİLÜFER ZONTUL  AKTAŞ (Darende’nin çiçeği )
‘’Bir karınca buğday bulsun, Bir çocuk uğur böceği, Çağlasın sevincin şelalesi, Hüznün suları durulsun Şehirlerin Teni Dinlensin” dedi.

Şairimiz NURAY ALPER (Şeker Kız  Candy )
‘’Uzak bir yazdan kalan o tatlı hatıradan, Ne vardı biraz yıldız toplasaydık seninle’’ diye rüyasıyla seslendi.

Şairimiz SEVDA DOĞAN KARAKAŞ (Tokat  Hirası )
‘’Katlime karar verip,soluk tıkayan adam, Soyarak al kanımda teni yıkayan adam, Abdestsiz ve namazsız dua okuyan adam, Son nefesimi elinde almak istemiyorum’’ Ölmek istemiyorum diye haykırıyordu.

Şairimiz TUBA KAN ( Toros Kekliği )
En kıyısına savrulmuş bedenim, En koyusunda kaldım karanlığında, Aynı dili konuşur oldum  gecelerde, Dualarım boynunu büker.

Adım anons edilip SEVİL KÖSE dendiğinde OLMAZ MI ? Demek için kürsüye çıktım.
Mevlana’nın ve Hoca Nasredin’nin selamını ilettim.

Zeytin olsam, Dalında kara kara bakan, Tin suresini okusam, Barış olsam, kan yerine su aksa, Sarılsam toprağıma sıkı sıkı, Bıçkılar boynumda dolanmasa , Dua olsam olmaz mı ?‘’ dedim
Olur inşallah diye de ekledim içimden.Bu yüzyılda adına savaş deyip, hiç eksilmeyen, hiç çoğalmayan topraklardan akan bu kan dursun.

Şiirlerimizi okuduktan sonra sayın Turhan Candan bey hepimize Çorumla ilgili kültürel kitaplar ve çiçek sundu. Çiçeklerimiz ve çiçek gibi şairlerimiz var olsunlar.
Çorum’dan ayrılma vaktim geldiğinde, beni otogara götürmek için gelen sayın Hüseyin Avcı elindeki paketi bana uzatınca gözlerim doldu. Açtım Çorum leblebisi ve Leblebi tozundan kurabiye. Ey yara almış insan sevgim, sen beni hep şaşırtırsın dedim.Bu anlamda sayın Hüseyin Avcı beye en büyük değerin İNSAN olduğunu hatırlatması babında çok teşekkür ederim.