Düşünüyorum, öyleyse varım...

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Descartes, felsefenin kuşkucu filozofu 31 mart 1596 yılında Fransa doğumludur.Düşünce aracılığı ile şüpheye düşen Descartes için düşünce çok önemlidir, ancak bu eylemle kendi varlığından yola çıkıp, Tanrı  varlığına varmak ister. Descartes bu arayışında her şeyden şüphe ederek ilk ince kendini buluyor ve diyor ki ‘’ Ben bir cevhersem, nasıl olurda eksiğim ve ölümlüyüm, kısıtlıyım. Bu bakış açısıyla  kuşkuculuğunu artırıp ilk önce kendi varlığını sorguluyor. Kendini ve Tanrı ‘nın varlığına ulaşmak için altı  meditasyon yapıyor. İlk başta şüphe, zihinsel sezi, zihninde mükemmel olan varlığa ulaşıyor, ontolojik olarak açık ve seçik olarak ontolojik zihnimiz. Bu altı aşamadan geçtikten sonra kuşkuculuğunu bitirip. Kendi ontolojik oluşumundan Tanrı’nın varlığına varıyor.

Rasyonalist bir filozof olan Descartes ,eğer ben kendimi yaratmış olsaydım, neden eksik, ölümlü ve sınırlı yaratmış olayım ki, diye kendine sorar. O zaman benim kendi cevherliğimden daha mükemmel olan bir Tanrı kavramı benim zihnimde doğuştan vardır. Kendi varlığını da, Tanrı varlığını da BEN,yani kendi zihninden  mükemmeli yani CEVHER 'i kanıtlamaya çalışır.

1-O halde  var olmak için kendisinden başka  bir  şeye ihtiyaç duyan insandır.

2-O halde var olmak için kendisinden başka bir şeye ihtiyaç duymayan Tanrı’dır.

Değişen tüm şeylerin sebebi olan, Hiçbir şekilde değişmeyen Tanrı kavramına varır.Dünyayı tanımlayabilmek için, ilk önce kendini tanımlıyor, kendinde ve kendi zihninde Tanrı kavramına ulaşıyor.

17. Yüzyıl filozofunu o zaman ki Kilise yönetimi, bu açıklamaların yanlış olduğunu öne sürseler de, Descartes’in ilk önceki dogmatik düşünceler ve şüpheye yer bırakan bütün düşünceleri silip süpürüyor. Zira zaten zihninde doğuştan mevcut olan Tanrı kavramını, ilk önce kendi ontolojik yapısından açık ve seçik olarak ortaya koyuyor.
Descartes’in DÜŞÜNÜYORUM ÖYLEYSE VARIM dediği söz adına fizik, metafizik ve felsefe ağacının dallarını oluşturuyor ve derin düşünce yapıyor. Diyor ki , FELESEFENİN İLKELERİ adlı kitabımı kimseyi okuması için teşvik etmeyeceğim. Benimle birlikte derin derin düşünmeyi isteyenler okumalıdır.

Dünyanın varlığından, kendinin varlığından şüphe ederek Tanrı’nın varlığına varmak ve onu kendi üzerinden tanımlamak fikri, bana göre o yüzyılda açıklanabilir en değerli tanımdır. Öyle ki o yıllarda her şeyin şüphe altında ve tanımlanamayan bir çok düşüncelerin var olduğu bir zamanda.İnsanın düşünen bir varlık olması ve Tanrı varlığını bile kendi zihninden tanımlaması fikrini, açık ve seçik olarak  kanıtlayan Descartes ,insan aklı ve zihnin nasıl mükemmel bir yapıya nasıl bir ontolojik yapıya sahip olduğunu kanıtlıyor.

Buraya kadar tamam, benim aklıma şu soru geliyor. Bir insan deli olmadıkça, neden kendinde bulunan zihin ve aklı (Logos )  İyi değil de kötü yönde kullanmak ister. İnsan doğuştan kötü değil, o zaman neye göre şekil alıyor ki kötü olmayı seçiyor. Yoksa insanın ontolojik yapısında hem iyilik hem kötülük doğuştan var mıdır sorusu geliyor aklımıza.

Akıl ile tanımlanan iyi ve kötü kavramı, kime göre iyi, kime göre kötü açılaması yapacak değilim. Elbet iyi karşısındaki kötü ile, kötü karşısındaki iyi ile karşılık bulur. Descartes kendi varlığını ve Tanrı varlığını, yine kendi zihninden yola çıkarak bulmuşsa eğer. İnsan kendi  mükemmel aklı ile DEĞERLER FELSEFESİNDEKİ etik kurallar ve inanıyorsa din kurallarıyla birlikte İYİ VE KÖTÜ kavramını idrak edebilir bu yönde yol alabilir. Etik öğretide insan iyi olduğu zaman mutlu olur, iyi olduğu zaman vicdanı rahat olur. İyilik kavramı toplum tarafından kabullerin olduğu bir kavramdır, yani kişiye özel değildir. Kötü ise toplum tarafından kabul görmeyen, insanı mutsuz eden hatta diğer insanlarında  mutsuzluğuna sebep olan bir davranış biçimidir. O hal de insanda olan bulunan ,o saat gibi çalışan mükemmel zihin, neden kötü yönde kullanılsın ki. Bu kavram en güzel ,değerler felsefesinin açılımında yer bulur. İnsanın iyilik eylemi de kötülük eylemi de yine insan ve etik değerlerinden geliyor.

Descartes’in ilk önce kendinin var olduğunu anlamaya çalışması, sonra kendi varlığından zihnin de Tanrı kavramına varması, kendi üzerinden, kendi zihninden  Tanrı (töz ) tanımlaması aynı zamanda ontolojik olarak sınırlı varlık olarak yaratılmış insanın etik kurallar ve mükemmel zihin tanımından yola çıkarsak eğer, o zaman şöyle diyebiliriz. Şüpheye düşmeden açık ve seçik olarak kanıtlanan bir bilgi, insanın kendi iradesiyle birlikte iyi ve kötü olanı seçme hakkı yine kendi elindedir, SEÇİM SİZİN