Elli Dirhem...

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Gurbetin en uzak kıyısında öylece oturmuş uzaklara bakıyor du . Sorsam bekli de anlatacaktı ne ben sordum ne  de o söyledi.

-Yürüyelim mi biraz ?

Hiç konuşmadan ayağa kalktı yürümeye başladık. İkimizde konuşmamak için direniyorduk,sanki ikimizden biri konuşmaya başlasak,arkası çorap söküğü gibi gelecekti. Göze alamadık dertleri dökmeyi, suskunluk daha iyi gibi geldi.
Susan insan çok gevezedir aslında, içinden sayıp  döker  hep.

Yürümekten yorulunca, denizin  kıyısında bir taşa oturup ayaklarımızı  suya salladık. Dalgalar arada biraz daha yükseldikçe tuzlu sularını sıçratıyordu üstümüze.Uzaklarda gemi, yakınlarda tekne, kıyıda kayık suyun üzerinde  sallanıp duruyorlar biz gibi.

-Fırtına öncesi sessizlik

-Ne fırtınası, hava güzel 

-Ben de  güzel olduğu için diyorum ya zaten, fırtınadan önce böyle güzel ,  böyle çarşaf gibi olur deniz ,bak üstelikte sessiz.

Bir ara denizi mi, kendini mi anlatıyor kestiremedim ama soramadım da, neden böyle diyorsun diye.
Saatlerce hiç konuşmadan öylece oturduk. Cebinden  paketi  çıkarıp bir siğara  yaktı. Başını kaldırdı denize doğru,dağlara doğru baktı.  Birden bana dönüp sordu.

-Ayrılık nedir biliyor musun ?

-İnsan bir şekilde sevdiklerinden ayrılır, neden sordun ?

-Özlemiyor musun ?

-Özlemez olurmuyum hiç, hem de çok

-Peki özleyince ne yapıyorsun ?

-Özleyince arıyorum, konuşuyorum daha olmadı kalkıp gidiyorum

-Ya gidemediklerin, gidip de göremediklerin  ?

-Onlar içinde dua ediyorum

-Geçiyor mu peki, özlemi nasıl bastırıyorsun ?

-Bastırmıyorum, dibine kadar yaşıyorum,Dur sana karacaoğlan' dan bir dörtlük okuyayım.

Seyyah oldum gezdim gurbet elleri / Kar etti canıma yeter ayrılık / Anlatayım başa gelen halleri/ Ölümden çok çektim beter ayrılık /Gurbet eli bizim için yapmışlar /Çatısını çok muntazam çatmışlar…Karacaoğlan

-Kabul ediyorsun ve susuyorsun öyle mi ?

-Evet,böylesi daha kolay, daha dayanılabilir.

-Hayat da hiç ölenlerin olmadı mı, ölüme nasıl dayanıyorsun ?

-Dayanmaktan daha çok kabulleniyorum

-Kabullenmek derken?

-Hepimiz öleceğiz,vakti gelen gidiyor

-Ya vaktı gelmeden gidenler ?

-Onu da kabulleniyorum, vakti gelmişse,çelik tellere bağlasan gidecek olan gider

-Evet gider de, ya kalan ?

-Kalan,kaldığı yerden devam eder hayata

-Öyle mi dersin ?

-Evet, ben böyle düşünüyorum

-Yüzünde ki çizgiler ne o zaman,coğrafya haritası gibi ?

-Yol

-Yol mu, nasıl yani ?

-O çizgiler üzerinde yürüyorum, bazen aynı yolu tekrar yürümek zorunda kalıyorum,işte o izler o yollardan kalma

-Ölüm mü zor, ayrılık mı zor ?

-Ölüm ile ayrılığı tartmışlar/ Elli dirhem fazla gelmiş ayrılık/ Karac'oğlan der ki telkin verince/ Ötüşür bülbüller gonca gülünce/ Ben orda yar burda böyle kalınca/ İster ölüm olsun ister ayrılık..Bir dörtlük daha sana Karacaoğlan'dan

-Elli dirhem he ?

-Evet, elli dirhem fazla gelmiş ayrılık.

-Dirhemi piyasaya süren Hz Ömer, ağırlık birimi derken ayrılığın da tartılacağını,ölümden fazla geleceğini düşünmüş müdür ?

-Hz Ömer adaletli bir halifedir, parmağındaki yüzüğünde ‘’Nasihatçi olarak ölüm kâfîdir ey Ömer!” yazar, bu anlamda ölümü kabullenmek ayrılığı da elli dirhem fazlalığına katlanmamız gerektiğine vurgudur kim bilir.

Eline yerden bir taş parçası alıp suya attı, Bak dedi attığım taştan su halka halka nasıl büyüyorsa , içimde ki özlem de öyle halka halka büyüyor.

Eğilip yerden bir taş da ben aldım, attım denize .Ben o taşı atmasam o sudaki küçük küçük halkalar oluşmayacaktı.

-Ne demek istiyorsun yani, özlemi içimde kendim mi büyütüyorum ?

-O taşı atmasaydın eğer, o halkalar büyümeyecekti.  Özlemin yerde duran taş gibi duracaktı içinde

-Taş gibi he ?

-Evet taş gibi, zira yerini bulmuş bir taş, durduğu yerde sorun çıkarmaz ,sen bile isteye taşı yerinden edip ,çıkardığı halkalardan yaralanıyorsun.

-Taş da ağır ama

-Evet taş da ağır, dokunmadıkça öylece durur,ara ara dip dalgalardan etkilense de,her taş yerinde ağırdır. Hem ölümden bile elli dirhem fazla gelen ayrılığının yükünü daha fazla ağırlaştırma. İnsanların hiç biri ölümü, ayrılığı ve gerçekleri sevmezler. Sen kendine fazla yükleniyorsun,kabul etsen hafifleyecek

-Ya ölüm değilse bizi birbirimizden ayıran ?

-Kader…

Felek vermezsin ki dengi dengine,
Yolumu düşürdün yine engine..
Karacaoğlan'dan iki mısra daha sana

-Engine, dengine derken yine kadere bağladın

-Ben bağlamadım, kader bağlıyor. Bak Karacaoğlan bile sözü saza  ne güzel bağlamış.

Hava hem kararmaya ve soğumaya başladı. Sana son olarak karacaoğlandan dörtlük diyeyim mi ?

-De hadi bakalım

-Kısmetin var ise gelir Yemen'den,
Kısmetin yoğ ise ne gelir elden?
Hüccetim kadıdan, beratım senden,
Hiç yazılan yazı karalanır mı ?

-Kader dediğin gayrete bağlı değil mi ?

-Evet,gayrete bağlı ama senin gayretin kendine isyan,kendine eziyet olmasın...