Firar- 1

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Şurama batan" diyor şair, "Şurama batana özlem demeselerdi; bıçak derdim" Cemal Süreyya

Şair özlemeyi teşbih sanatı ile bıçağa benzetiyor. Öyle ya başka türlü bir tanımlaması yok.Özlemek bir bıçak gibi batar insanın bağrına. Ayrılığı,hasreti,gurbeti yaşamayan hemen hemen yoktur. İllede bir yerlerde birileri birbirini özler. Yar olur,yaren olur,eş olur, dost olur, arkadaş olur, bacı olur,kardeş olur,olur da olur. İnsan hiç tanımadığı birini de özleyebilir.

Vatan borcu  ödemenin günü gelip çattı işte. Dışarıda davullar,zurnalar çalıyor. Omzuma kırmızı ay yıldızlı bir yazma,elimde kınalar. Kına kokusunu da hiç sevmem,annem üzülmesin diye razı oldum. Bizim memleket de iki defa kına yakılır. Bir evlenirken,bir askere uğurlanırken. Askerliğim  Mardin'e çıktı. Annem pek uzak ey oğul,askerlik bu gelsem gelemem,gitsem gidemem diye bir aydır ağıt yakıyordu. Eş, dost akraba,komşular, herkes geldi beni uğurlamaya. Hiç gurbete çıkmamıştım,liseyi  köyden az uzaklıktaki ilde okudum. Yüksek okul okumadığım içinde askerliğimin tebliği gelince ertelemeden gitmek istedim. Otobüsün kalkacağı saat geldi çattı. Davulcu Hüseyin'in,zurnacı Hilmi'nin çaldığı davulun zurnanın sesi otogarda yankılanıyor.

''Mardin kapı şen olur
Dibi değirmen olur
Buralarda yar seven
Mutlaka verem olur''

Olacağım kadar verem olmuşum zaten,diye içimden söyleniyorum. Hiç olmazsa söz bari kesseydik Şengül ile bu kadar koymayacaktı ayrılık. "Hele bir askerliğini yap gel, o zaman elin kapısını çalarız" demişti babam. Babamın sözü üzerine söz koyamadım ama bu hasret beni çok yoracak gibi.Herkesle vedalaştıktan sonra bindim. ''Dilmenler Turizm '' otobüsüne. Arkalarda otuz iki numaralı koltuk,yanımdaki koltuk boş." İyi bari,koltuk boşmuş,yolum uzun rahat giderim" dedim. Yol beni mi tuttu,ben yolumu tuttum bilemedim. Gözüme çöp gerildi sanki,yol boyunca hiç uyumadım.

Yorgunluktan,uykusuzluktan bitap düştüm. Bir an önce birliğe gidip teslim olayım dedim. Sanki babamın evine varacağım da dinleneceğim.Kapıdaki nöbetçilere kimliğimi gösterip geçtim. Benim gibi diğer memleketten gelmiş gençler yanıma geldi. Başçavuş seslendi"Git üzerini çıkar,verilen elbiseleri giy,özel eşyalarını da görevliye teslim et." Emir demiri keser. Başçavuşun dediklerinin hepsini yaptım. Kolumda babamın aldığı saat,cebimde Şengül'ün fotoğrafı. Bir saate baktım bir fotoğrafa,uzaktan çavuş seslendi saati de teslim et.Fotoğrafı da teslim et demesin diye verdikleri er kıyafetinin cebine saklıca koydum.Akşama kadar bir sürü işlemler,öğretiler,ranza numarası,bot numarası falan filan sürdü ve nihayet on iki numaralı ranzayı buldum. Koğuşun ışıklar söndü. Bir ıssızlık,bir sessizlik, kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Cebimdeki fotoğrafa elim gitti,kenarları biraz kırılmış. Pencereden sızan cılız ışığa tutarak baktım fotoğrafa. Bakma bana öyle,küs gibi dedim. Vatan borcu mecbur geldim,bitirip döneceğim. Küs değilim der gibi,birden gülümsedi. Gerçekten gülümsediğini var sayarak,ben de gülümsedim. Usulca fotoğrafı yaka cebime koydum. Neden sonra dalmışım uykuya.Ne zaman uyuduğumu hatırlamıyorum.Sabahleyin şafak sökerken seslere uyandım. Koğuşun nöbetçisi "herkes giyinip alayın arka bahçesinde toplansın" Jandarma birliği on beş kişiyiz.  Rutin görevlerimiz yol araması hep. Beş ay böyle böyle geçti. Cumartesi pazar izin veriyorlar erlere. Beş arkadaş sözleştik birlikte hafta sonu Midyat' dan, Mardin'e gezmeye gideceğiz.

Bu gurbetlik,bu hasret dinecek gibi değil. Şimdi anamın yufkasından bir çoban böreği olsa. Babamla birlikte dağa mantar toplamaya gitsem. Akşamda Şengül'ü mü görsem olmaz mıydı. Olurdu elbet,hem de ne güzel olurdu. Şehre varınca ilk işim bir telefon kulübesi bulup babamı aramak oldu. Ev halkının hepsinin iyi olduğunu,gözlerimden öptüğünü söyledi. Babama Şengül'ü soramadım tabi ki. Herkes iyi mi baba,herkes iyi mi ?
"İyi evlat herkes iyi" dedi biraz oradan buradan,tarladan,ekinden,koyundan,kuzudan bahsettik,sonra kapattık telefonu. 

Beş ay oldu köyün hepsinden haber var ama Şengül den yok. Ah burnumda tüten yosun yeşili gözlerin,sarı saçların, yerleri süpüren mavi fistanın. "Aşk olsun sana Şengül,insan bir mektup yazmaz mı hiç yarine",dedim. Dağdan,taştan ses var Şengül' den ses yok.Tam da tatil günü,kafamın içi hallaç pamuğu gibi. Elimi tam cebime atıyordum ki Şengül'ün fotoğrafına bakmak için. Ekrem seslendi "Umut mektubun var. "Kalbim çıkacaktı yerinden,hemen koşup aldım mektubu. Mektup köyden geliyor belliydi de kimden geldiği belli değildi. Açtım zarfı,mektup Şengül'den geliyordu.
''Umut'um,beni amcamın oğluna verecekler. Eğer gelip beni istemezsen üç gün sonra ağız tadı yapacaklar '' Mektubu cebime katlayıp koydum. İşte dedim,gurbet bu,özlem bu. Hemen hazırlanıp tatil günü bahanesiyle çıktım taburdan. Baba mı arasam olur mu ki acep dedim ama vereceği cevabı biliyorum. "Askerdeki oğlana kız mı istenir,her şeyin bir yeri bir zamanı var" diyecek.

Alacağım cezayı hiç düşünmeden,Umut  hadi firarsın dedim. Doğru otogara yol aldım.Askerim demeyince,izin belgesi falan da sormadılar.Bindim otobüse. Yolda çevirme olursa ne diyeceğimi düşünüyorum. Neyse bir aksilik olmadan memleket topraklarına yakın bir benzin istasyonunda mola verdi otobüs. Ağzım yüzüm kurudu,sabah kahvaltı bile edememiştim mektubu alınca.İndim mola yerinde,tekrar tekrar mektubu okuyorum.
Bana doğru gelen genç seslendi
Ne alırsınız ?  dedi 
Dedim
"Açlığı  bastıracak değil de  hasreti bastıracak ne var"
Garson
Ustasına yüksek sesle bağırdı  
"2 numaralı masaya bir demli çay ve bir şiir " 
 
Bir demli çay ve şiir hasretimi bastırabilir miydi ki. Neyse şurada yarım saatlik yolum kaldı. Garsonun getirdiği çayı içtim.Çayın yanında bir not yazılı. Baktım bir şiirden dörtlük.
Kemalettin Kamu'dan

Gurbet o kadar acı ki
Ne varsa içimde
Hepsi bana yabancı,
Hepsi başka biçimde

Cemal Süreyya'nın şiirindeki bıçak bin kere daha döndü içimde. Gurbetin yolu asker firarisine uzadıkça uzadı,bitmek bilmedi. Hasret,gurbet, çayın rengi, şiirin demi, Şengül'ün gözümün önüne gelen savruk  sarı saçları,yosun yeşili gözler eklendi firari düşlerime.