Fotoğraflar Yalan Söylemez
Saçlarındaki beyazlarını,gözyaşlarını döker gibi döktü yere eski fotoğrafları.
Yüzüne dökülen hüzünle incelemeye başladı.
Hadi şimdi zamanı değil,fotoğraflara bakarken yine üzülüp ağlayacaksın dedim.
Dediğimde cümlemi bitiremedim bile,sayıp dökmeye başladı .İçinden başka,dışından başka neler diyor neler duyuyorum. Bazılarını anlıyorum bazılarını anlamıyorum,çünkü sesli düşünüyor.
Kafamın içi hallaç pamuğu gibi bir de bu anı yüreğime eklememek için uğraşıyorum ama nafileeeee.
Girdim fotoğraf karelerinin içine,hoş zaten vardım da,resimlere bakarken,ben işleri yapayım diye düşünmeme fırsat vermedi bile.Fotoğraflara bakıp,seçeceğim atmak için dedi..
Nasıl yani neden atacaksın dedim,bazılarını hatırlamak istemiyorum, dedi.
İyi o zaman hadi bakma,kaldıralım fotoğrafları ?
Hayır bakacağım
Neredeyse ömrüne takamül eden bu eski fotoğraflara baka baka kaç kez kendini öldürür insan sayamadım.Keşke dijital zamanlarda yaşasaydın,bilgisayarın resimlerim bölümünde kalır giderdi,şimdi elinin altında bir poşet içinde çıkarıp çıkarıp sayıp dökmezdin dedim.Eline aldığı her fotoğrafı tek tek inceledi.Kimini poşete koyarken kiminide yırtıyordu.
Fotoğrafları yırttın attın diyelim,ya yüreğinden atamadıkların,yaşadıkların,anıların,sevinçlerin. Onları silemezsin ki dedim.
Kimine baktı,kimini yırttı,sessizliğe büründü.
Fotoğraflar yalan söylemezler.Ne zaman eline alıp baksan,o güne gidersin.Kimi zaman telli bir gelin damat fotoğrafı, kimi zaman anne yada baba kucağında bir bebek fotoğrafı, kimi zaman bir bayram,kimi zaman düğün,kimi zaman doğum günü.Geçmiş ile aramızdaki kağıttan gözler.
İki büklüm,gözleri kan çanağı olmuş. Üşüdüm dedi. Örttüm üstünü battaniyenin altından hala sayıp döküyordu. Sus artık dedim artık bu kadar dayanıklı değilim. Bu evde sadece fotoğraflar konuşmuyor ki,her eşya ayaklanmış bir şeyler anlatıyor. Bak şu yorgan,şu yastık,şu battaniye,şu eşarp,şu sandık,şu ayna. Yok yok her eşya bir şey söylüyor. Şu annemin,bu babamın,bu bacımın,şu bilmem kimin....Offff hani eksiden semanta diye bir dizi vardı,tatlı cadı,burnunu kıvırınca her istediğini yapıyordu ya . Ha işte şimdi semanta gibi olsam,bir burnumu kıvırsam tüm eşşalar dükkandan yeni çıkmış olsa hiç konuşmasalar.Eski fotoğraflar hep sussa gülümse se olmaz mı.Belki olur diye tatlı cadı gibi kıvırdığım burnum sızladı. Bak yine sızlayarak geçtim
hayatından.
Böyle zamanlarda kaderi kabullenip,yaşanması gerekiyordu demek ki biz de yaşadık demek gerekiyor,kaderci kabullenici olmak yani.Fotoğraf karesindeki insanlardan biri ölünce,
o fotoğraf eksilmiyor,aynı kalıyor öylece.
Buraya kadar tamam da ya sonrası NEDEN.Neden de yok,çare de yok,geçip giden ömrü yeniden geri de getiremeyiz.Peki böyle anlarda ne yapmalıyız bilmiyorum. Boğazımda düğüm düğüm kelimeler,sustum ve düştüm yola.Bu sefer de ben başladım sayıp dökmeye''böyle olmamalıydı '' içime bir acı çöktü,dün geceden kalmanın başımdaki uğultusu dayanılır gibi değil.
Şu eski fotoğraflar ne çok geveze,ne çok biriktirmişler,hele onun eline geçtiğinde offffffff kapatma düğmesi bozuk radyo gibi sabaha kadar başımda konuştu durdular.Öğlen oldu hala konuşuyorlar.En iyisi gidip bir şiire sığınmak,yağmur biriktiren bulutlara el sallamak,bazen de hayatı olması gerektiği gibi değil,olduğu gibi kabul etmek....Yaralı kuşların uçma ihtimali düşme ihtimalinden fazladır.Sabır et,dua et,kaderi öğret,kederi öğret,benden geriye bir deri bir kemik,bir et.Fotoğraflar yalan söylemezler,özellikle siyah beyaz fotoğraflar asla.