LADESİM LADES OLSUN MU?

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Ladesim lades olsun mu?“
”Olsun.“
”Vermezsen yarın ahirette alacağım olsun mu?“
”Olsun.“
”Yerde ne var?”
”Çimen.”
”Gökte ne var?”
”Bulut.”
”Kırk gün, kırk gece sen bunu unut.”
Bu söz üzerine, kemiği çekerek koparırlar
Ladesim,lades olsun mu ?
Olsun
Nesine
Tabi ki sesineeeeeeee
Sesin pamuk pamuk bulutlardan kayıp gelen çisil çisil  yağmur. Sesin salkım söğütlerin arasından akıp giden şırıl şırıl bir ırmak. Sesin kaf dağının anka kuşu. Sesin bir köy çeşmesini oluğuna birikmiş su. Sesin Kar dinginliği. Sesin toprak serinliği. Sesin uçurtma hışırtısı. Sesin meltem rüzgarı.Seni dinlerken biraz da bunları dinliyorum sesinde. Bazen gülüyorsun. Sen biliyorsun neye güldüğünü ben bilmiyorum. En son Nasrettin hoca fıkrasına gülmüştük seninle. Hani ''Hoca Nasrettin hindisini satmaya gidiyor. Pazarda papağanını satmaya gelen adamın yanına duruyor. Bir müşteri gelip soruyor. Papağan kaç akçe, adam beş akçe diyor. Sonra dönüp Nasrettin hocaya soruyor. Hindi kaç akçe. Hoca hindi de beş akçe diyor. Adam şaşkın, yapma hocam diyor. Hindi beş akçe olur mu. Hoca hemen yapıştırıyor cevabı. Papağan konuşuyorsa,hindi de düşünüyor. Gülünmez mi hiç. Hoca Nasrettin'in düşünen hindisi.Sen telefonu kapattıktan sonra bile hala gülmeye devam ediyorum.Hindi ne düşünüyor ki diye kendi kendime sormadan edemiyorum ama Hoca Nasrettin bu diyorum. Hindi düşünüyor diyorsa kesin düşünüyordur. Düşünmek. Şimdi ikimizde düşünüyoruz.Ladesi kim kazanacak ki.Ben sesine dedim .Sana sen nesine istiyorsun. Nesine ladese tutuşalım diye sormayı unuttum. Olsun,kim kazanırsa ladesi, o söylesin istediğini. Ahirette kimsenin kimsede alacağı kalmasın. Madem ladesimiz lades olsun dedik. Kim kazanırsa o ödesin borcunu. Kırk gün kırk gece bunu unut da dedik. Unutur muyum hiç, her gün ladesi nasıl kazanırımın çarelerini arıyorum. İçimden sessiz sessiz düşünürken birden aklıma balık ekmek yemek geldi.Karnımızı doyururken belki ladesi unutursun sandım. Deniz kenarı balık ekmek satan kayıkçı teknelerinin tahta taburelerine oturduk seninle. Denizin hafif hafif dalgalarndan sallanan kayık. Mis gibi balık kokusu. Güneş akşam üzeri kızıllığında batıp batmama arasında kararsız. Rüzgar arada bir saçlarımı savuracak kadar sert esiyor. Şimdi durup dururken hava neden bozdu ki demeye kalmadan yağmur başladı. Elimde balık ekmek daha bir lokma kenarından almıştım ki. Rüzgar yerde gökte ne varsa savurmaya başladı. Kayıkçı arada bir dönüp bize bakıyor. Baktım kayıkçıya üzerine balıkçı kıyafeti olan sudan ıslanmayan yağmurluğunu giyiyor. Eliyle işaret etti . Sonra sana dönüp balıkçı galiba bize sesleniyor bir bakar mısın dedim. Sen bir koşu gidip döndün, elinde yağmurluk. Balık ekmeğini ben tutarım sen bunu giy diye bana uzattın. Arkasın bir bağlık. Ladessssssss. Gülüyordun.  
Ladesi kazanmanın verdiği sevinç yüzündeki tüm mimikleri harekete geçirmiş,tüm kaslarınla yüzün gülüyordu.Yenilgiyi kabul etmekte her ne kadar zorlansam da belli etmedim sana. Tamam kabul, ladesi  sen kazandın. Ben sesine demiştim. Sen nesine dedin. Şimdi söyle bakalım ne  istiyorsun. Elindeki balık ekmeğimi geri bana uzattı. Ekmeğini bitir söyleyeceğim dedi. Birden bire suskunlaştı. Az önceki gülümsemelerinden yüzünde eser kalmamıştı. Tamam,ekmeğimi yedim.Sen nesine ladese girmiştin diye tekrar sordum. Seni bir yere götürüp,birileriyle tanıştıracağım ama itiraz etmeyeceksin. Ladesi ben kazandım dedi. Elimden tuttu bir taksiye atlayıp yarım saat kadar yol gittik. Uzun uzun ağaçlar, salkım sögütler , asfalt olmayan yollar derken.Burada duralım dedi taksiciye. İndik taksiden, tekrar elimi tuttu. Etrafıma bakınmaya başladım. Burası bir mezarlık. Burada ne işimiz var demeye kalmadı. İki mermer mezar,yan yana yatıyorlar. Birinin üzerinde sarı  güller var, diğerinde kuş sulakları. İkimizde oturduk mezarların başına. Önce o dua etmeye başladı. Sonra bende dua ettim. 
Kim idi bunlar,kimlere dua ediyorduk bilmiyordum. Soy isimleride  aynı değildi. Birden elimden tutup . Anne,baba bakın size sevdiğim kızı getirdim. Beni duyuyor musunuz diyerek bağırmaya başladı. 
Bir taraftan onlara seslenip bir taraftanda ağlıyordu. Sesine ladese tutuşmuşken ağlamanı duyacağım hiç aklıma gelmemişti,dedim içimden. Hemde daha seni  yada yabana uğurlamamışken. Ağlamalarımı seni yolcu edeceğim saatlere saklamıştım. Uzaklara bakarak,kısık bir sesle. Beni dedi, amcama  bırakıp Almanya ya gitmişler. On yaşıma kadar onları hiç görmedim.On yıl sonra Almanya'dan izine gelirken kaza geçirip öldüler. Beni bırakıp gittikleri için kırgındım onlara. Şimdi yirmi beş yaşımdayım, on beş yıldan beri hiç gelmedim mezarlarına. Seni onlarla tanıştırmak istedim. Ben yarın yabana gideceğim. Üstümde bu yük kalsın istemedim.Hem seni onlarla tanıştırdım,hem onlara veda ettim. Nesine, sesine derken. İki mezar taşı başında hıçkırık sesine şahit olmak yoktu hesapta dedim. Ben ödedim hesabımı,ahirete bırakmadım. Senin hesap dedim.Benimde bir hesabım yok,hakkımı onlara helal ettim dedi. Yağmur bir taraftan, rüzgar bir taraftan, üstümüz başımız çamur, sular damlıyor saçlarımızdan. Mezarın dış duvarının dibinde hiç konuşmadan sessizce yarım saat kadar oturduk. Birden gülümsedi.Baktım yüzüne, hayırdır neden gülümsüyorsun ?.Dedi, biz şimdi seninle Hoca Nasrettin'in hindisi gibi düşünüyoruz. Düşünelim bakalım,elbet bir çare buluruz derdimize. ''Bülbül gibi bağlamışım kareler, ayrılık derdine nedir çareler '' gulu,gulu,gulu..Oyyy . Al işte bu kadar hüzünden sonra oldu mu şimdi bu dedim. Bende gülmeye başladım. İçimden kendi kendimle sessizce konuşuyorum
 ''Sizi güldürmeyi başara bilen insanları sevin '' dedim. Meğerse sesli düşünmüşüm. Son cümleni anlamadım dedi. Boşver dedim.
Ladesim lades olsun mu?
Olsun. Nesine ?
Sesineeeeeeeeeeee
yerde ne var
çimen
gökte ne var
bulut
sen beni unutmaaaaaaaa