Ölüm İnsanı Terbiye Eder...

SEVİL KÖSE sevil.kose.mehmet@hotmail.com

Ölüm İnsanı  Terbiye Eder...

Yollar çoğu zaman mezarlık kenarından geçer, gözleriniz mezar taşlarına ilişir.

Taşların hepsi çığrışır gibi olur.

‘’İnsan ölmeye gözlerinden başlar’’ Ahmet Hamdi TANPINAR. Böyle diyor şair

‘’Az yaşa, çok yaşa, Akıbet gelecek başa’’

‘’Bizlerde sizin gibiydik, sizlerde öleceksiniz bizim gibi ‘’

Ulu ağaçların estiği, küçüklü büyüklü mezarların olduğu, üzerlerinde kimi zaman çiçek, kimi zaman sulak, kimi zaman çam dikili olduğu mezarlar. Tanık olunca ölümü hatırlamaz mı insan. Beklide unutmayalım diye, insan hafta da bir, ay da bir, o da olmadı yıl da bir mezar ziyareti yapın diyor büyükler. Mezar ziyaretleri bize ölümün var olduğunu en iyi anlatan yerdir. Tanık oldukça insan ilk gözlerinden başlar ölmeye.

Sevdiğiniz birinin hasta olduğunu duyarsınız. Uzaktadır gidemezsiniz, sarılırsınız telefona, görüntülü arama yaparsınız. Nasıl hastadır, hastalığı nedir sormak, duymak, görmek istersiniz. Telefon açıldığın da gözlerinizi gözlerine dikip anlamaya çalışırsınız ne olup bittiğini. Sesi, görüntüsü, bakışı ve daha ilk baktığınızda sizi hemen ölüm ve kaybetme korkusu sarar. Kafanızda kurguladığınız hastalık birden ölüme dönüşür. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Bir haber gelir öldü diye, ya da ölüyor diye, koşarsınız. Son nefesini verirken şahit olursunuz. Size nasıl baktığına, bir dakika önce konuşan, yemek yiyen, su içen, nefes alan insanın beş dakika sonra son nefesini verip, beş saat sonra toprağın kucağına nasıl verildiğini görürsünüz. Arkasından bakar kalırsınız. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Fotoğraf albümünü elinize alırsınız, bakmaya başlarsınız. Parmaklarınız yetişmez ölenleri saymaya. Eski fotoğraflar çok gevezedir zaten. Ne çok insan ölüp gitmiştir, fotoğraflarda kalır izleri. O albüme ne zaman baksanız, siz yaşadığınız sürece o fotoğraflarda ölüm dolaşır durur. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Bir film izlersiniz, eski sevdiğiniz sanatçılardan ne çok insan ölmüştür. Ölüm sebepleri gelir aklınıza, hangi rollerde oynadığı, en sevdiğiniz filmi. Yıllar akıp geçmiştir ama siz o filmi yeniden gördüğünüzde hiç ölmemiş gibi duran hareketlerini izlersiniz. Belleğinizde canlanan onun sizde en çok bıraktığı rolde kalakalırsınız. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Çocukluk arkadaşınızın yaşadığı evi görürsünüz. O’ nu genç yaşta kaybettiğiniz gelir aklınıza. O ev hala oradadır, hatta annesi babası sağdır. Evlat acısı görmüş insanların geriye kalan ömürlerini nasıl ah ederek yaşadıklarına şahitlik edersiniz. Evin önündeki taş merdivende hala oturuyor sanırsınız ama o çoktan ölmüştür. Birden aklınıza gülen yüzü gelir. Ölüm bu ya işte hatırlatır kendini size. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Gelin girmedik ev olurmuş da ölüm girmedik ev olmazmış. Ölüm bu ne zaman geleceği belli olmayan ama mutlak gelen gerçek işte. Büyüklerimiz ‘’Allah sıralı ölüm versin ‘’ diyorlar. Sıralı ölüm, yani yaşını yaşamış insanlar, zamanı gelenler. Yaşlı dururken genç ölmesin diyorlar. Gencin ölümü, kara kor düşer gibidir zira. Beliniz bükülür, ayaklarınız yürümez, elleriniz tutmaz, yüzünüzün rengi solmuş, saçlarınız dökülmüş, gözlerinizin feri gitmiş aynadaki yüzünüze bakarsınız ve işte o zaman ölmeye yine gözlerinizden başlarsınız.

Ölüm geliyor aklıma, ölüm
Bir ağacın gölgesine sığınıyorum./Cemal Süreyya

Bir ağacın gölgesine sığınınca, ölüm aralaşmaz farkında olan insandan. Yeşilin ölümü, yaprağın ölümü, çiçeğin ölümü, kuşların ölümü, hatta toprağın ölümüne bile şahit olursunuz. Ağacın dalından bir yaprak düşer ölür, dalından bir kuş yavrusu düşer ölür, bilmeden karıncaya basarsın kazara ölür, az ilerden ağıt sesleri yükselir omuzlarda cenaze. Uzaklardan bir evin bacası tütmez, bilirsiniz ki herkes ölmüştür, evin kimsesi yoktur. İşte yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

Ve o kaçınılmaz son gelir. Son nefes, son bakış, insan teslim olur ölüme. Öleceğini bile bile yaşayan tek canlıdır insan. Tabuta konulursunuz, arkanızdakilerden helallik alınır. Nasıl bilirdiniz diye sorarlar ‘’iyi bilirdik ‘’ sesleri yükselir. Kime iyidir, kime kötüdür o bilinmez, öteki tarafa kalır hesaplaşma. Arkasından bir Fatiha okursunuz. Giden gittiği yere, kalan kaldığı yere yakışır. Ve siz yine ölmeye gözlerinizden başlarsınız.

‘’Bütünlük O bir dedir/ Sayı sayı bölende /Bilmez yaşayan ölü /Asıl haber ölende ‘’
N.F. Kısakürek

Doğum ile ölüm arasındaki zamana yaşam diyoruz. Ölüm de hayata dair. İnsanı en çok terbiye eden ölümdür. Eğer bir insanı, ölümün olduğu, ölümlü olduğu gerçeği terbiye etmiyorsa hiçbir şey terbiye etmez. Ölmeden ölmeyi bilmekte bir anlamda budur. İyi insan olmanın ilk koşullarından biridir, ölümlü olduğunu bilmek. Hayatımız boyunca onca ölüme şahit olup, kendini hizaya çekmeyenlere ölüm ne yapsın ki. Ölüm zaten kalanlar içindir, ölenler öldüğünü bilmezler. Öteki tarafta bu dünyada yaptıklarımızdan sorumluyuz. Ölüm herkesi eşitler ve siz yine gözlerinizle tanıklık edersiniz olan bitene. İnsan kendini ölüm gerçeği ile hizaya çekmeyi bilmeli, zira yaşattığınızı, yaşamadan ölmezsiniz. Ve işte yine gözlerinizden başlarsınız ölmeye.