DÜŞEN ADIMLAR
Öyle dedikleri gibi değil, diyemedikleri gibi desem, o ne diyeceksin de boş ver oradan bakıyorsun!
Ve gitmek kayıt altı zamana zor zahmet! Ne zaman nerede ve nasıl? Kim bilir ses gelmeyen kayalıklardan, belki de dehlizlerden bozkırlara suların fıșkırdığı bir gün! Bekle mi? Bekliyorum.
Yorgun geçiyor yıllar. Hem dedin ya biraz daha zaman! Duymaz can ne dediysen anla her hâlin yasaklı. Naz gelişini bekleyen bugünler sensiz geçiyor ve son bekleyiş bu! Ne yașadın ya da ne yașamadın? Al sana ikinci ve üçüncü bir bahar. Tırtıl, kelebek, koza neyin nesi? Dahası ne var mı bir dahası? Var var, Hoş sözlerden bahsetme, hoş sözlerden güzelini gördüm seni görmeden gözlerindeki seni gördüm!
Yağmurun toprağa ilk teması ne? Bazı tesadüfler var ki; sonrası güneş ve güneșin cılız ışıklarına hiç benzemiyor. Bir elin tersiyle çekil dersin düş sanrısına, bir elin ile kaş üzeri bakarken kamaşır gözlerin ve büyüteç tutmuş gibi büyür. Kesik kesik yüzündeki çizgiler. Uzun anıların kısa özetini geçiyor. Bilmiyorum hangi çizgide yollarımız kesișir! Öyle güzel olduğunu bilmiyordum sebepsiz ve öyle güzel olduğun için mi gözümdesin?
Zamansız zamandan geçiyor gibiydik lâkin hiç öyle değildi. Her dem bir zaman var ve o zaman bu zamanda demleniyor. Ne bir adım uzak ne bir adım yakın, işte geldim!
Ne oldu ne olmadı bilmiyoruz ve dahi șaşkınlık üzerimizden atılmadan hiçbir faydası yok ne anlatırsak anlatalım, çünkü gözler ile sözleri anlatmak dile kolay! Muhteşem vuslat yerinin ağzı ile dili olsa konuşsa ve diyelim konuştu, onun da bizden bir farkı olmuyacak. Varsın olmasın, düşte vuslatı anlamak için yeryüzünü işgal etmekten geçiyor.
Ayrılık sonrası bir bașınalığa kavuşmanın hüznü son veda görüntüsüne düşen adımlardan sonra başlıyor ve hız kesmeden aralıksız devam ediyor, ta ki bir sonraki ağırlayacağın düșlere kadar. Daha ne kadar sürecek bir sonraki vuslat diye bir soru düşüyor yadıma ve feryadıma! İnan hiç bilmiyorum ne zaman düşer ve sende bilmiyorsun. Bir baktın ilk göz göze geldiğimiz yerde ve bir dudak mesafesinde kim bilir!