GEL MESAFESİ
Başkası pekala doldurabilir dediğin boşluğa bir bak hele! Yer çekimi olmayan yerde bulunan astronot misali bedenleri havada ve yere basmıyor ayakları, evet basmıyor!
Zaman sıyrıklarında kalıcı izlerin yol tarifi veren yanlarını kabuk bağlamış yara sandın. Yokluğa dokunan hasretin acısının yaralarını sarmadın ve pusuda bekleyen mikroplara yol verdin. Biraz düşünseydin merhamet edip kapanacak yarana merhem olacaklara hiç uzak değildin lâkin yanlış mı düşünüyorum dediğini duyar olduk, sadece duyar!
Gel mesafesi ne demek biliyor musun, nereden bileceksin yorulduğu zamalarda bile koşanları? Bilemezsin!
Bir adım ötesi sevda çığlıkları kimine duyulmaz ve sen de hiç duymayanlardansın ki gecede çıkan yıldızlara karanlık tınıların ulaştı! Günün ağarmış vaktinde umutlar hiç uçmayı bilmeyen yavru kuşun yere düşerken devreye giren uçuş yeteneğine benzer ve kal hayatta ve bekle diyordu, beklemedin!
Dün ve bugün aynı... Yarın nasıl olur? Değişen hiçbir şey olmaz gökyüzü yine mavi ve ufuk çizgisinde kaybolan turuncu güneş ile artan acılar. Soğuk kış günlerini, yüzünden düşecek samimi bir gülüşün sıcaklığı ısıtacak mı? Isıtmaz diyorlar da her nedense sana inanmak istiyorum. Mecburi bir inanış değil bu içimden geliyor ve hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Evet bırakmıyor!
Gölgesi yok gözlerinde bak nerede bir ışık var?
Beş vakte sığmaz yüze hâsret kırışıklar. Leylin zifiri olmuş ve isyan etsen kimlerin umurunda değil mi? Öyle diyorsan bile ne hâlin varsa gör diyecekler, ne halin varsa!
Kafam karışık sana yazarken! Nedenini soracak olursan bir nedene nedensiz sorgula beni ve satır aralarındaki ince ayar mesajlara dikkatli bak! Neyse ne artık ne yazacağına karışmıyorum nasıl yazarsan yaz, yaz da!
Ve dahi cehenneme kadar yolun var diyeceğini biliyorum yazmaya başlayınca! Zaten cehennem hayatı yaşıyorum bu dünyada. Sadece şunu sor hangi dibindesin cehennemin, hangi dibinde?