HAYAL
Ne harcı ne sıvası; taşın taşı tuttuğu taşlardan ibaret viraneler ve düşmüş kimi dibine, kimi uzağına. Alıp koysan yerine, geri getirmez terk eden zamanı. Zaman altından yürüyen düşler sebepsiz. Gitme kal demenin geri sayımı çoktan geçiyor, ufuk çizgisinden öte sandığın vakit ve batıyor güneş kim bilir hangi ufuklarda!
Nedir bu sonsuzluk ve zamanın içindeki zaman nedir? Zamana benzeyen gözlerin kayıp!
Zamanın biçildiği yerdeyim ve paha biçilmez günlerin bir daha geri dönüşü yok; sonrasına bakmak gerek ve daha sonrasına! Alacağın her nefes kadar varsın ve sayılı nefesin kadar ömür.
Bir ömre sığmayan bir hâyâle sığıyor. Ne hâyâl ki ne hâyâl; düşün ve düşlerinle takıl! Hâyâle sığmayan ne var ki; iste, bakır renkli dolunay avuçlarında. Hayalde her şey istediğin gibi gidiyor ve çifte kavruk gözlerin güneşin doğuşu ve batışı sanki! Bu yüzden arada geçen süreye gün diyorum ve diyorum ki günler senli geçiyor.
Etrafı düş kereler doğarken güneş, güneşin ışığı düşmez gölgene de gölgene sığınanlar var! Yedi çarpı yirmi dört! Her dem kopmadan ayrılır gün ikiye; gündüzler gözlerin, gözlerinden biraz daha uzak karanlık geceler! Daha başka ne denir, poyraz penceresinden serin esiyor rüzgar!
Ölümüne ne sevdalar ki, bu sevdaları bilsen kaç yıl fazla yaşatır! Ya değilse, sıksan yumruklarını
akar parmakların arasından avuçladığın hayat!
Hayal, hayalinde gördüğün gibi değilse, yine inan! O hiç öyle değil deme; duygusal zekanı çok iyi tanı ve bırak kendini hiç mi hiç olmayacak bir hâyâle bile! Şimdi, bu yüzen seni sevmenin zamanı ve mekanı yok diyorum ve diyorum ki, bu hayat gerçek; hâyâl, hakikat belki de kim bilir! Biraz abarttın hatta çok abarttın diyeceksin! Ne dersen de, hâyâlin bile güzel ötesi ve ötesinde berisinde ne var umurumda değil, vesselam!