UZAT ELLERİNİ

YÜKSEL KÖKER yukselkoker58@gmail.com

Aşifte gecenin suskun çingenesi topuklarının üzerinde nasıl da dönüyorsun ruhuma hiç mi hiç dokunmadan, nasıl da pervane pervane?
Ahh șimdi alıcı kartalın gözlerinde ve geceye hükmeden kıl çadırın çivisinde hâlin nicedir?
Niye böyle sorduğumu sorma ara ve bul beni!
Şarap ırmakları akıyor kenarı göçük düşlerden ve alt alta sıralı dize dize kirpiklerinden içerek sarhoş bir bakışın esaretine revan buluşmak mı derin mânâya teşne söyle demeden lacivert gülüşüne iștiyak gece karanlıklarında buluşmak mı hadi söyle?
Parmak uçlarına basarak usulca kıl çadırından kaçmış ve ateşte alev alev ateş dansı yapan bir çingene güzelinin tuttuğu yol gibi yolumu tut! Şimdi kendi gözlerinden azade ve kirpik edasıyla bat yüreğimin derinlerine. Ağaç kovuğunda saklanmıș bir baykuş azametiyle ürkek bedene gark ol da uzatayım ellerimi ve sarıldıkça sakin ruhumu yaksın kiraz dudakların!
Vaktinden çok önce soğuk göğsüme düşen
gecenin esmer alacası ile savur saçlarını, yolunu yitirmiş bir çöl bedevisi hâyâliye yüzünü güneşten koru ve kum fırtınası var demeden yürü çifte kavruk gözlüm. Haydi topla gel eteğini beline, haydi gözlerini bedenime sar gel, haydi gel iç çekerek, haydi gel içimden geçerek, haydi bir tur daha dön gel al aşağı olmuş ruhuma!
Hislerim yerle yeksan ve șimdi ölme zamanı; tam olarak ölme zamanı, musalla taşına yatmış bir ölüm sessizliğinde!
Uzat ellerini bundan sonra yolu tek başına yürümeyeceksin! Yorgunsun biliyorum, ben de yorgunum sen de biliyorsun. Önce bir su iç soluklan. Bak zahmet pınarından su akıyor ağusuz. Buraya kadar yolunda gitti lâkin öldük de başka bir dünyaya mı dirildik? Bilmiyorum sen de bilmiyorsun!