UZAYAN GÖLGE
Haydi sordun diyelim ve diyelim ki nerede ve nasıl? Bir hayli zaman düşlerim ve düşlerimde beklediğim yine sen, yine seni sevmenin çılgın zamanları. Hiç beklenmeyen neyime bu dünya ahvaline akan zahmet pınarından dem ağular! Habitat hayat ile sensiz esrik zamana dursam; bir sağa, bir sola kaçıșan börtü böcek, dökülen ayva sarısı yapraklar. Kim ne tarafa kaçıyor, kim ne tarafa dökülüyor bilsen kereler, değişmez yüzünde aşk ile gülüşün. Yüzünden yüzüme șaşkın bakışlarında güvercin telaşı, sanki aşka kanat çırpıyor bir çatıdan, başka bir çatıya. Ne hâyâl ki ne hâyâl! Geçiyorum belki güzel bir rüyadan. Yaklaşan rahvan adımların muștuluyor gülen çifte kavruk gözlerini ve gözlerinle yıkılıyor güzel bu rüya. Gördüklerimi sen de gördün mü? Görmedim, sahi ne gördün? Boș ver bir rüyâdır geldi geçti, șimdi anladım siesta zaman uykusuydu ve kapalıydı gözlerim yüzüne.
Belki yeri ve zamanı değildi lâkin bașka türlü anlatamazdım, çünkü rüyama gelişin bir şiirdi!
Vadiye yarım ışık yüzün tepeler ardından ve dar vakte sebepsiz bir gülümsemen ve parmak uçlarına basarak geçtiğin sessizliğin kaybolușu kalbimin çıt sesinden. Haydi anlat vakitsiz bozulan tılsımdan dökülen yıldızları ve alaca karanlığın çöküșünü, sonra ay yıldızlı geceye tutunmușluğuna tutulmuşluğumu! Toynakların çamur dört nala siluetinden uzayan gölgen ile gecenin içinden geliyorsun. Yorgun atlar, dokunsan yerden șahlanıșın ayakları kesilir de ne sen inersin ne de ben vazgeçerim. Șimdi tam kokma, șimdi tam koklama zamanı. Ya sen geçtin buradan ya da senden önce rüzgâr getirdi kokunu. Kaç yıllık zamandan bu hasret, sanki tarihsiz bin yıllık bir zamandan, say ki dilhâneden kopardığım bir gül, gülünce anlıyorsun dikenin batmadığını. Ben yazdım oku vaktine duraklar hiç tekin değil, gel mesafesinde gülüşün lâkin yarın hiç gelemem, belki başka bir gün, bekle.