YAZ
Yașanmış ya da kurgulanmış hayatın azalan ile artan yanını eksilterek veya abartarak yazmaya çalıştık lâkin bazen anlașılır, bazen anlaşılmaz olduk. Yazmaya değer bir konu var mı yazdıkların bir konu değeri taşıyor mu demeden yaz diyordu hoca'm biteviye yaz iyi ya da kötü olsun senin olsun kelimeler kendi ağırlığını taşırken kimine yük ve kimine kanat olur! O hâlde ne uçurmak mı ağırlığında ezmek mi? İkisi de değil yazdıktan sonra sonuçlarına hiç bakmıyorum.
“Söz uçar yazı kalır”
Kelimenin tam anlamı ile birebir ve hiç eksiltmeden dünyanın en güzel duygularından bir tanesini söyle? Yazmak. Sırf bunu duymak için sordum ve beklediğim cevaptı!
Yazmayı bir ara unuttun demiştin, biliyor musun azını sorsan çoğunu söylerim. Ne çok seni senden yazarak geçemediklerim var ve ne çok desem de nafile! İstediğin nedir ki ucundan yanmaya başlayan metnin elinde ateşi yakmaz yazılmayan kadar. Hadi sordun diyelim yazmadığın ne var? Neler yok ki ve kaçıncı sevda yanığı yüzünde kıvrılan yazı çizgileri! Ne desem anlar gibi yaparsın değil mi yazan ve yanan sen değilsin çünkü! Bir gün harfler yüzünde tutuşacak ve anlayacaksın sarınca etrafını yanık kokusu, sonra bakacaksın geldiği yere ateşin! Zamanı zamandan sıyırsan avuçlarına yetişmez yardımına empati yazılar.
Bir sebep ara sebepsiz, çünkü turuncu renkli güneşin gurubunda ve ufkun son demleri artık.
Yazmak, hatırlatır bir akşam üzeri ayrılığı ve
yıldızlar yeni görünmeye başlar, sonra sevdiğin ay hilal şeklini alır. Biliyor musun, o gün geceyi yazarak karanlığa ben boyadım. Șimdi avuntu vakit gözlerinden yazarak birkaç parça düşürse ne fayda içtiğim kahvenin rengi bile aynı yazıp içsem kırk yılın hatırına!