YENİLGİLER
Güçlü müsün güçsüz müsün ne önemi var;
kaybeden kazananın zaferine bir şekilde ortak!
O halde biliyoruz yenilginin bitmediğini ve bitti demeden bitmeyeceğini! Hangi zaman ve kaç vakitte yeneceğini bilmediğini biliyoruz. Buraya kadar tamam mı değil mi? Tamam değil, çünkü "Sen kazandın ama ben haklıydım" Olsun burası dünya ve kazananı ile kaybedeni belli değil, oyun bitince şah da piyon da aynı kutuya giriyor.
Yenilgiler kendini, hep kendisini söyler her dem bir mücadelenin sonunda. O içli bir memleket türküsü gibi sıcak ve samimi dile gelirdi acının buz tutmuş dehlizinde. Belki de insanı yenilgiler değil geçici hevese mülhem düşleri yıktı. Sonra güvercin telaşında; börtü böcek, bir bardak çay, ahşap bir masa, dolunay ışığında serseri düşler, batmakta olan turuncu güneş ve bunlara eşlik edișler.
İnsanın yaşam savaşının yenilgisi; yükselme hırsının, gelecek kaygısının ve büyük huzurun ötesinde görülmeye, yaşamaya değer şeylerin olması. Ve bunu kimlere anlatabilir, tabii önce kendisine ve sonra çevresine! Oysa insanın bu fani dünyada küçük yaşam sevinci ve küçük huzuru vardı. En ilginç olanı da yenilgi sahibinin yerinde olmayı isteyenler bile vardı.
Hiç kuşku yok ki her yenilginin bir sürü mazereti var. Başlasan saymaya ilk duyduğunda, birileri sayma diğerlerini diyecek, çünkü çarkın bir dişlisi olmadı mı olmuyor!
İnsan yenile yenile çoğalıyor belki, belki de kayıplar yenilgiyle başlamıyor. Çoğu kayıpların elde etmeyle başladığı gibi. Yaşam savaşının galibi yok, bunun farkındayız ve eninde sonunda yeniliyoruz. Bu yüzden kaçınılmaz sonu yaşamadan önce ne sığdırabilirsek süreye ve ne öğrenebilirsek bu sürede...