Türkiye’de yaşanan her felaket, bizlere derin acılar yaşatırken, aynı zamanda birçok soruyu da beraberinde getiriyor: Bu olaylardan kim sorumlu? Bu sorumluluğu kim üstlenecek? Bolu’daki otel yangını, Konya’da çöken bina ve Zümrüt Apartmanı faciası… Hepsinin temelinde yatan sebepler farklı görünebilir, ancak ortak bir gerçek var: İhmaller ve yetersiz önlemler. Bu acı olaylardan sonra ne bir özür, ne bir istifa, ne de “Bu benim hatam” diyen bir yetkiliyle karşılaşıyoruz.
Bolu’da yangın güvenlik sistemlerinin devreye girmediği, Konya’da yeni bir binanın çökmesiyle yapı denetim sisteminin zayıflığının bir kez daha ortaya çıktığı ve Zümrüt Apartmanı’nda 92 kişinin kalitesiz malzeme ve yetersiz denetim nedeniyle hayatını kaybettiği bu trajedilerde, ihmaller zinciri apaçık ortada. Ancak sonuç değişmiyor. Görevini yerine getiremeyenlerin yerlerinde kaldığı, sistemin aynen devam ettiği bir döngüde kayıplarımıza yenileri ekleniyor.
Oysa dünyanın başka ülkelerinde benzer durumların ardından sorumluluk üstlenildiğini görüyoruz. Japonya’daki Fukushima felaketinde şirket yöneticileri kamuoyundan özür dileyip istifa etti. Güney Kore’de bir feribot kazasının ardından başbakan görevinden ayrılarak halkın güvenini yeniden kazanmayı amaçladı. ABD’de Katrina Kasırgası’ndan sonra sorumlular hesap verdi. Bu tür adımlar, sadece geçmişteki hataları telafi etmekle kalmıyor, gelecekte benzer olayların önlenmesi için bir güvence de sunuyor.
Türkiye’de ise sorumluluk kültürünün eksikliği hissediliyor. Belki de istifa kültürünün yerleşmemiş olması, yaşananların tekrarını kaçınılmaz hale getiriyor. Oysa bir kişinin ya da kurumun sorumluluğu üstlenmesi, zayıflık değil; aksine, güven tazelemek ve gelecekte daha sağlam bir sistem inşa etmek adına önemli bir adım.
Elbette bu felaketlerin ardından, içimizi bir nebze olsun ısıtan ve umudu diri tutan bir gerçek de var: Arama kurtarma ekiplerinin özverili çalışmaları. Bolu’daki yangında alevlerin içine dalarak can kurtarmaya çalışan, Konya’da enkaz altında günlerce uyumadan mücadele eden, Zümrüt Apartmanı’nda son kişiye ulaşmadan görevini bırakmayan bu ekipler, toplumumuzun en kıymetli değerlerinden biri. Onların yorulmak bilmeyen çabaları sayesinde birçok hayat kurtuldu.
Bu kahramanlar için sadece teşekkür etmek yetmez. Onlara daha iyi koşullarda, daha etkili ekipmanlarla çalışma imkanı sunmak, hepimizin görevi. Çünkü biliyoruz ki her felakette kurtarılan her can, onların fedakarlığı sayesinde mümkün oluyor. Onların bu gayreti, hepimize sorumluluklarımızı hatırlatmalı.
Türkiye’nin bir an önce yapı denetim sistemini bağımsız hale getirmesi, felaket sonrası incelemeleri şeffaflaştırması ve ihmali olanlara caydırıcı cezalar uygulaması gerekiyor. Ancak daha da önemlisi, bu ülkede bir sorumluluk kültürü oluşturulmalı. İstifa, bir zayıflık değil; hesap verebilir bir sistemin temel taşıdır.
Her felakette benzer acıları yaşamaktan yorulduk. Artık kaderimize razı olmak yerine, güvenli bir gelecek için hep birlikte çalışmalıyız. Çünkü bu ülkenin, her felaketin ardından umut ve dayanışma mesajı taşıyan arama kurtarma ekiplerinin çabalarına gölge düşürmeyecek bir sisteme ihtiyacı var. Yaşananlardan ders almak ve bir daha aynı hataları yapmamak hepimizin görevi.
YORUMLAR