DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

DETSELİ MEHMET CEVİZ HOCA

[email protected]

BU GİDİŞ NEREYE !

28 Şubat 2022 - 00:12

"Öyleyse nereye gidiyorsunuz."
                        Tekvir süresi 26.ayet
      Elimizdeki kıymetli değerlerimizi görmüyor, yabancı kültürlere, özellikle batı kültürüne karşı toplumumuzda bir zafiyet oluşmuş. Kendi değerlerimizden uzaklaşıp ecdadımızın yüzyıllarca yaşattığı  özümüz olan, gelenek ve kültürümüzden uzaklaşmak için hızlı adımlarla ilerliyoruz. Yazılı ve görsel medyada az da olsa  farkındalık oluşturup kitlelere milli ve manevi değerlerimizi ulaştırmaya çalışan; sinemadan tutun da çizgi filmlere kadar uğraş veren güzel insanlar var ama hiç yeterli değil. Çünkü kendi kültürünü ve değerlerini öğrenmeyi akletmeyen bir nesil, tamamen yabancılaşmış kültürün hegemonyasına girecek ve gelecek nesiller de bu devşirilmiş kültürü korkarım yaşar hâle gelecektir. Onun için  bizim değerlerimiz, bizi değerli kılandır. Başka kültürlerde aranan hayat, hayat değil, yabancı kültürlerin esareti ve bağımlısı olmak demektir. Elbise ucuz veya pahalı olsun, giyilince kısa veya uzun geliyorsa insanın vücuduna uymaz. Rahat ve huzurla giyilmez, hareket kabiliyetini de sınırlandırır. Estetik de görünmez.

   Genel olarak baktığımızda; milletine dertli olan her insanın bu gidişattan muzdarip olması gerekir. Sosyal medya bir taraftan mükemmel bir araç iken diğer taraftan da kaçınılmaz bir kültürel ve insanî çöküşün temel taşlarını oluşturmaktadır. İslam ve Türk kültürünün yoğrulmasıyla oluşan tüm kaynaklarımız elimizdeyken başka kültürlerden medet ummak, değerlerimizin tozlu raflarda çürüyüp gitmesine göz yummak  aleni bir şekilde başka medeniyetlere kapıyı sonuna kadar açmak demektir. Dinimize ve ecdadımızın tüm çabalarına nankörlük yapmak demektir.Bu nedenle biz medeniyetimizden onur duyarak yaşamalı ve yaşatmalıyız.
        Her çağda farklı medeniyetler yaşamış ancak yaşadığımız  iletişim çağının hızlı ilerlemesi kuşaklar arası bağların kopması, aile ve toplum düzeninin altını oymuş ve darmadağın hâle getirmiştir. Dedenin torununu, torunun dedesini, babanın evladını, evladın babasını, annenin kızını, kızının annesini anlamayıp farklı dünyalarda yaşar gibi gözükmeleri, değerlerimize olan kopukluktan başka bir şey değildir.

     Dinî ve tarihî şahsiyetlerimizin verdikleri mücadele, hafızalarımızdan silinmeye doğru gitmektedir. Güzel ülkemizin cadde ve sokaklarında yürüdüğümüzde, özellikle büyük şehirlerde, dükkan ve işyerlerinin bir çoğunun tabelaları yabancı dillerle isimlendirilmiş, bazı medya konuşmalarından tutun da yapılan bazı bestelere kadar; güzel Türkçemizin, aslından uzak ve yanlış mecralara gittiğini görüyoruz. Bunların değerlerimize uzak olduğunu, belki artık geç kaldığımızı düşündüğümüz için umursamaz olduk. Bunun hepimizi üzmesi gerekmiyor mu? Yabancı kaynaklı romanlar, hikayeler, denemeler, sanatsal ürünler baş ucumuzda bulunur hâle  gelmiş; yerli olan, kendimizden olan bütün bu yazılı ve sanatsal emekler maalesef fazla rağbet görmemektedir.

       Örneğin üniversitelerde yazılan tezlerden tutun da akademik çalışmalar bir türlü toplum genelinin istifadesine sunulamamaktadır. Sanki kapalı devre sistemi gibi kendi döngüleri içerisinde dolaşıp durmaktadır. "Körler sağırlar birbirini ağırlar" deyimiyle  özdeşleşmiş durumdalar. Akademik çalışmayı halk anlamaz yaftasından kurtulmamız gerekir. O kurumları inşa eden bu milletin okumaya, öğrenmeye hakkı olduğunu bilmeleri gerekir. Her köye, yerleşim yerlerine; halkın istifadesine sunulacak kütüphaneler açılması gerekir.

"Akıl akıldan üstündür." atasözünü toplum olarak bir türlü kavrayamadık. Mezar taşlarından tutun da vakıf eserleri, mabetler; yazılı, görsel  ve sanatsal birikimler bu milletin gelecek kuşaklara ulaştıracağı en değerli hafıza kodlarıdır. "Gölgesinde oturulacak ağacın dalı kesilmez." Bu atasözü bu tür vakaları gayet güzel anlatmaktadır.

      "Her koyun kendi bacağından asılır."' "Gemisini kurtaran kaptandır." Bu gibi, kültürümüze girmiş ve bizimle hiç alakası olmayan, toplumu kevgire çeviren sözlere uyarak yaşar hâle geliverdik. Yabancıların anladığı kadar Mevlana'yı anlayamadık. Nasreddin Hocamız neredeyse unutulacak hâle gelmiş. Dede Korkut gibi pek çok tarihi şahsiyetler, destanlarımız unutulur olmuş. Ecdadımızın bulduğu bir çok icada sahip çıkamamış, Batının ele geçirdiği bu icatlar ışığında geliştirmişler ve teknolojiyi erkenden yakalamışlar fakat biz bu konuda yaya kalmışız. Müziği ve ilmini ilk defa kurmuş, Türk kökenli bir Müslüman olan meşhur felsefeci Farabi'yi dahi; türkücü, sanatçı diye meşhur olanların bir çoğunun bundan bihaber olduğunu zannediyorum.

    Peygamberlerimizden, sahabelerden tutunda ülkemize, milletimize hizmet etmiş bir kaç tarihî şahsiyet  sayın diye sorulsa çoğunlukla cevap olumsuz olacaktır. Ama örneğin İngiltere ligini sorsanız tüm futbolcuları isimleriyle sayacaktır. Bu da kendi değerlerimiz ve  tarihimizden uzaklaşmış, çökmeye mahkum olmuş toplum demektir.

            Değerli okurlarım! Önceleri tarihî şahsiyetleri, destanlarımızı büyüklerimiz anlatır, küçüklerimiz dinlerdi. Şimdilerde ne anlatan kaldı ne de dinleyen.

            Ebu İshak İbrahim bin Ethem künyesi ile bilinen Horasan'ın Belh şehri sultanı İbrahim Ethem köşkünde sefa sürüp, atlas yataklarda uyurken hanımına, hatun cennette bu nimetler ile birlikte seninle beraber olsak diye sohbet ederken, çatıdan bir ses gelir. Kalkıp pencereden çatıda ne olup bittiğine bakınca bir şahıs görür. Hey be adam! Çatıda ne işin var deyince çatıdaki şahıs, devemi kaybettim, devemi arıyorum der. İbrahim Ethem, be şaşkın damda deve mi aranır! Deve mi olur? diye kızar. Bunun üzerine damdaki, der ki: "Ey hükümdar! Damda deve aranmaz da atlas yataklarda Cennet aranır mı?" Bu söz hükümdara çok tesir eder. Sabah bu olayın etkisinde veziri ile konuşurken sarayın girişinde güvenlik görevlileri ile bir gencin saraya girip girmeme hususunda tartıştığını  görür. Bunun üzerine genci yanına çağırtır. Yasak olduğu halde bu saraya niçin girmek
istediğini sorar. Bunun üzerine genç "burası saray değil han" der. İbrahim Ethem, burası saray ben de sultanım der. Genç devam eder :  hayır burası han. İbrahim Ethem peki nasıl han burası? Genç cevap verir: Senden önce kim vardı?Babam. Ondan önce kim vardı? Dedem. Ona ne oldu? Göçüp gitti. Peki efendim, birinin konup, birinin göçtüğü yere han denmez mi? Genç bunu söyleyip çekip gitti. Damda deve arayan adam ve bu han meselesi ve birkaç tevafuk olaylar sonucunda İbrahim Ethem tacını, tahtını bırakıp kayboldu. Sonra da İbrahim Ethem hazretleri oldu. Allah Ledün(manevi) ilmine mazhar eyledi, Allah'ın veli kullarından oldu.

         Okumayı seven dostlarım! Değerlerimiz elimizden kayıp giderken, doğruları, mutluluğu ve milleti oluşturan temel taşları yanlış yerlerde arıyoruz. Bir süre konaklayıp sonra da gideceğimizi bildiğimiz hâlde... Hiç gitmeyecekmiş gibi sarıldık nefsimizin heveslerine.
Bari han'ı temiz bırakalım da gelecek olanlar hayır dua etsinler cümlemize.
  Kıymetli okurlarım, dün (27.02.2022)kutladığımız Miraç gecesi vesilesiyle dualarımız ve ibadetlerimiz miracımız olsun.
Değerlerimize kültürümüze sahip çıkanlar olmak dileğiyle...
 

YORUMLAR

  • 2 Yorum
  • Omeratasagun
    2 yıl önce
    Allah kendimize ilham versin inşallah
  • Ali Ceviz
    2 yıl önce
    Düşüncenin kıymetsiz, biatın esas olduğu bir yerde insanlar neden okusunlar ki hocam... Kendi kültürünü okumayan bilmeyen insanlar kültür emperyalizmine nasıl direnç göstersinlerki hocam....