İnsan bu, su misali,kıvrım kıvrım akar ya;Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.Su iner yokuşlardan,hep basamak basamak.Benimse alın yazım,yokuşlarda susamak.Her şey akar,su, tarih, yıldız,insan ve fikir.Oluklar çift,birinden nur akar,birinden kirSen kıvrıl,ben gideyim,son Peygamber kılavuz! Yol onun,varlık onun,gerisi hep angarya. Usta şair ne güzel söylemiş. İnsan nur akan çeşme misali olmalıdır. Berat kurtuluşunu fırsat bilerek hesap defterimizi pak hasletlerle doldurmalıyız. İnsanlık değerlerimizi canlandırmalı, vicdan ve merhamet duygularımızı hak ettiği yere oturtmalıyız. Bu vesile ile sizlere Berat Gecesinden ve uluhiyetin den bahsetmek istiyorum.
Berat Arapça Beraet kelimesinin Türkçeleşmiş halidir. Beraet, “iki şey arasında ilişki olmaması; kişinin bir yükümlülükten kurtulması veya yükümlülüğünün bulunmaması” anlamına gelir. Şaban ayının 15. gecesinde Müslümanların Allah’ın affı ve bağışlaması ile günah yükünden kurtulacağı umularak bu geceye,Berat gecesi denmiştir. Berat gecesi için Şaban'ın ortasındaki gece, mübarek gece,rahmet gecesi ve (belge) gecesi anlamlarına gelmektedir.
Berat gecesi Müslümanlarca kutsal sayılmış, bu gecenin diğer gecelerden farklı bir şekilde geçirilmesi, bu gecede daha fazla ibadet edilmesi adet halini almıştır. Hz. Peygamber’in, "Allah; rahmetiyle,şabanın on beşinci gecesi dünya semasında tecelli eder ve Kelb kabilesi koyunlarının kılları sayısından daha fazla kişiyi bağışlar " buyurduğu rivayet edilmiştir (Tirmizi, savm 39) Hz. Peygamber,"Şabanın ortasında gece ibadet ediniz, gündüz oruç tutunuz. Allah o gece güneşin batmasıyla dünya semasında tecelli eder ve fecir doğana kadar, 'Yok mu benden af isteyen onu affedeyim, yok mu benden rızık isteyen ona rızık vereyim, yok mu bir musibete uğrayan ona afiyet vereyim, yok mu şöyle, yok mu böyle!der" buyurmuştur (İbn Mace,İḳametü’s-salat 191)Bir kısım alimlerin, kıblenin Kudüs'teki Mescid-i Aksa’dan Mekke'deki Kabe istikametine çevrilmesinin hicretin ikinci yılında Berat gecesinde vuku bulduğunu kabul etmeleri de geceye ayrı bir önem kazandırmaktadır.
Bu rivayetlerle, Hz. Peygamber’in şaban ayına ve özellikle bu ayın 15.gecesinde, geceyi namaz kılarak, Kur’an okuyarak ve dua ederek geçirmenin sevaba vesile olacağını, bu geceye mahsus olmak üzere belli bazı ibadet ve kutlama şekilleri ihdas edip adet haline getirmenin ise dinde yeri bulunmadığını söylemişlerdir. Kaynakların belirttiğine göre,Berat gecesine ait özel bir namaz yoktur. Gazzali, bu gece her rekatında Fatiha suresinden sonra onbir İhlas sûresi okunmak suretiyle kılınacak yüz rekat veya her rekatında Fatiha’dan sonra yüz İhlas okunan on rekat namazın çok sevap olduğuna dair bir rivayet naklettiği halde, Nevevi bunun aslının olmadığını söylemişlerdir. Bu namazın bir bid‘at olduğunu kaydeden Nevevi, bu konuda Ḳutü’l-ḳulüb ve İḥyaʾü ʿulumi’d-din’de geçen rivayete aldanılmaması gerektiğini söylemektedir. (el-Mecmûʿ, IV, 56), Ali el-Kari de bu rivayetin uydurma olduğunu belirterek Berat gecesi namazının h. 400 (m. 1010) yılından sonra Kudüs’te ortaya çıktığını kaydetmektedir.
Tabiin alimlerinden İkrime’nin de dahil olduğu bir grup alim ise Duhan suresindeki ayetle Berat gecesine işaret edildiği kanaatindedirler. Bu takdirde Kur’an’ın tamamının Berat gecesi levh-i mahfuzdan dünya semasına indiği, Kadir gecesinde de ayetlerin peyderpey inmeye başladığı şeklinde bir yorum ortaya çıkmaktadır. Nitekim bazı müfessirler bu görüşü benimsemişlerdir.
Berat gecesinde, yapılan duaların kabul edildiği, doğacak çocukların, ölecek kişilerin,deftere yazıldığı, rızıkların dağıtıldığı gecedir. Bir yıl boyunca tüm mahlukatın ve semavatta ve arzda olacak olayların, Allah'ın çizdiği kaderin rotasında uygulamaya konulduğu gecedir.Başlıkta da ifade ettiğim gibi, berat kağıdı ile ilgili güzel bir hikayeyi sizlere aktarmak istiyorum.
Abdullah Rumi bir sohbetinde Ebü'l leys Semerkandi'den naklen şöyle anlatır.Bir tarihte Bağdat'ta, zenginler hacca gidiyorlardı.Peygamber efendimizin aşkıyla yanan bir garip de, o sene hacca gitmeye niyet etti ve hac kafilesiyle yola çıktı. Kafile hareket etmeden önce, herkes eşi-dostu ile helalleşti.Şehir dışına çıkıldığında, zenginlerden biri bu garibin de hacca gittiğini görünce;"Bineğin yok, azığın yok. Sen hacca nasıl gideceksin? Bari cebinde birkaç bin altının var mıdır?" diye alay etti.Garip, bu zenginin alaylı sorusuna çok üzüldü ve;"Allah ne güzel vekildir. Mahlukatın rızkını o vermektedir. Hepimiz O'nun verdiklerini yiyoruz." diyerek, zenginin bulunduğu yerden mahzun bir şekilde ayrıldı. Hac vazifelerini yapana kadar da o zengine hiç görünmedi. Herkes Mekke-i Mükerreme 'den, Medine-i Münevvereye yola çıktıkları zaman, o zengin,garibi sağ salim tekrar karşısında görünce hayret etti ve; "Komşu, sen de buraya kadar gelip hac vazifeni yapabildin mi?" diye sormaktan kendini alamadı.Garip de; "Allah'a sonsuz hamdü senalar olsun. Yüzümüzün karasına bakmayıp, bu mübarek makamı ziyaret etmeyi nasib etti. Geldim, Beyt-i şerifi tavaf ettim. Sağ salim dönüyorum." dedi.Zengin;"Hacı efendi! Acaba sana da berat verdiler mi?" diye sordu.Garip"Bu ne beratıdır ki?" dedi.Zengin;"Beyt-i şerifi ziyaret edenlere, Cehennemden azad olduğuna dair berat kağıdı verilir." diyerek, koynundan herhangi bir kağıt çıkarıp Garibi aldattı.Garip; berat kağıdı nın kendisine verilmediğine çok üzüldü. Derhal geriye dönüp Harem-i şerife geldi. İki gözü iki çeşme halinde, kanlı yaşlar akıtarak çok inledi. Allaha kırık bir gönülle dualar etmeye, yalvarmaya başladı:"Yoksa bu garib kulun azad olmadı mı?" deyip bayıldı. Baygın halde iken, mana aleminden yanına bir kimse gelip;"Ey garip! Başını kaldır ve şu beratını alıp arkadaşlarına yetiş!" diyerek elindekini ona verdi. O anda garip; kendine gelerek ayıldı. Elinde, dünya kağıtlarına hiç benzemeyen, yeşil renkli nurdan yazıları olan ve misk gibi kokan bir berat kağıdı vardı. Kağıdı defalarca öpüp başına koydu. arkadaşlarına yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladı. Arkadaşları, geriden garibin geldiğini görünce gülmeye başladılar. Yanlarına soluk soluğa gelen garibe alayla; "Cehennemden azad olma beratını alabildin mi?" diye sordular.O da koynundan beratını çıkararak; "İşte! Rabbimizin ihsanı olan beratım!" diyerek, misk kokulu beratını zengine gösterdi. Herkes yerinde dona kalmıştı. Beratı alan zengin, nûrdan yazılarla garibin Cehennem den azad olduğunu okuyunca, aklı başından gitti."Vah benim boşa geçen ömrüme! Keşke ben de bu garip gibi sadık bir mü'min olsa idim. Onun kavuştuğu bu saadete ben de kovuşa bilseydim.Sadakati sebebiyle bu mertebelere ulaştı. Ben ise zenginliğim sebebiyle gurura kapıldım. Sonra garip;"Hacı efendi! Beratım sende kalsın. Sakla. Ben öldüğüm zaman kefenimin arasına koyun da kabrimde sual meleklerine onu göstereyim." diyerek emanet etti. Zengin, ticaret için başka memlekete gittiğinde, garip vefat etti. Yıkayıp kefenlediler, fakat beratını bulup kefenin içine koyamadılar. Zengin dönüp, vefatını öğrenince, emanetini koyduğu sandığın yanına varıp ağzını açtı. Fakat beratı koyduğu yerde bulamadı. Tekrar tekrar aramasına rağmen yine bulamadı.
Kazma kürek alarak kabre gitti. Mezarını açmak istedi. O anda; "Kabri açma! Biz ona o beratı verdik, dışarıda bırakmadık!" diyen bir ses işitti. Nereden geldiği belli olmayan bu ses karşısında zengin, düşüp bayıldı. Mana aleminde garibi gördü.
Garip;"Ey hacı efendi! Allah sana selamet versin. O berat bana verildi. Hamdolsun. Münker ve Nekir meleklerine gösterdim. Onu görünce sorgu sual bile etmediler. Bu beratı almama hacdan dönerken sen sebeb olmuştun. Cenab-ı Hak senden razı olsun." deyip kayboldu. Zengin ayıldığın da, doğru evine gidip, garip için hatimler okuttu. Yemekler pişirtip, yetimleri, fakirleri doyurdu.
Malumunuz 06 Mart Pazartesi yani bugün Berat kandilidir. Cennete götürecek güzel beratlar almamız dileğiyle.
Selam ve dua ile kalın….
YORUMLAR