Hicaz’ın üç önemli şehrinden biri Taif'dir. Mekke’nin 88 km. doğusunda, Serat silsilesinden Gazvan Dağının güney eteklerindeki dalgalı bir plato içine derin bir şekilde gömülmüş olan Vec vadisinde denizden yaklaşık 1700 m. yükseklikte kurulmuştur. Taif, Hicaz’ın kış aylarında iklimi en soğuk yerleşim birimidir. Yazın mutedil havası sebebiyle günümüzde olduğu gibi Mekkelilerin tarih boyunca tatil şehri özelliği kazanmıştır. Zengin su kaynaklarına, verimli topraklara sahip olan ve bazı coğrafyacılar tarafından Necid bölgesinden sayılan şehir aynı zamanda Arabistan’ın doğu, batı ve güneyden gelen yollarının kesişme noktasında yer almakta ve Haremeyn’e açılan doğu kapısı vasfını taşımaktadır.Yüksek dağların olduğu ılıman bir iklime sahip olduğundan bir çok meyve ve sebze türü yetişmektedir. Ülkenin sebze ve meyve ihtiyacının büyük bölümünü karşılamaktadır.
Taif (etrafı duvarla çevrili) olarak adlandırılmıştır. Taifliler’le Mekke halkı arasında köklü bir akrabalık bağı vardı. Bu dönemde Kureyş ile Sakif karşılıklı evlilikler yoluyla akrabalıklar kurmuştu. Taifliler, Kabe’yi yıkmak amacıyla Mekke üzerine giderken Taif’e uğrayan ve kendilerinden bir kılavuz isteyen Ebrehe'ye Lat’a ve mabedine dokunmamak şartıyla Ebu Rigalii kılavuz olarak vermek suretiyle onun ordusuna yardım eden tek putperest Arap kabilesi oldu.
Kur'an'ı Kerimde Kureyşli liderlerinden Velid b. Muğire'nin, kendisi ve Beni Sakif kabilesi ileri gelenleri varken peygamberlik görevinin, bir çobana,bir yoksula mı verir 'Allah' diyerek kibirli tavırları ile Hz. Muhammed’e verilmesini yadırgamasıyla ilgili sözlerine işaret edilmektedir (Zuhruf suresi,31). Resul-i Ekrem risaletle görevlendirildiğinde Taif'lilerin ilk tepkisi olumsuz oldu. Hüzünlü yıllar olarak bildiğimiz maddi manevi desteği olan amcası Ebu Talip ve hayat arkadaşı vefalı eş tüm varlığı ile yanında olan müminlerin Annesi Hz. Hatice vefat etmişti.Günler zor ve çetin geçiyordu. Müşrikler Müslümanları Ebu Talip mahallesine hapsetmişler, ne yiyecek ne içecek ve nede ticarete müsaade etmedikleri üç yıl süren boykot kararları ile rencide ediyorlardı.İnsani ihtiyaçları karşılamalarına müsaade etmiyorlardı.Hurma yaprakları ve hurma kabukları gibi malzemelerle hayatlarını sürdüre biliyorlardı. Mekke de hal böyle iken, akrabalarının olduğu Taif'e Peygamberliğinin onuncu yılının şevval ayında (Mayıs-Haziran 620) Mekke müşriklerinin tavırlarını gittikçe sertleştirmeleri ve baskı kurmaları üzerine davetini Mekke dışındaki bir merkeze götürmeyi düşündü ve yanına evlatlığı ve Kur'an da ismi geçen tek sahabe de olan Zeyd b. Harise'yi alarak Taif de yaşayan Sakifliler’i İslam’a davet edip himayelerine sığınmak amacıyla gitti. On gün boyunca onları,İslam'a, Tevhid inancına davet etti. Ancak Hz. Peygamber’in davetine karşı çıktıkları gibi peygamberimizle dalga geçtiler. Zenginliklerininde getirdiği kibir ve Cahillik hat safhadaydı. Taifli; cahil gençleri, şehrin ayak takımını ve sahipsizleri toplayıp para vererek 3.5 kilometre boyunca taşlattırdılar.Hz. Zeyd taşlardan korumak için siper olup çaba gösterse de, kendisi ve Peygamberimizin kanlar içinde kalmasını engelleyemedi.Vadinin biraz yukarısında bir taşa yaslanarak biraz istirahat ettiler.Bu arada büyük meleklerden Cebrail(a.s) ve dağlardan sorumlu bir melek gelerek 'Ey Muhammed Allah'ın emri var dua edersen Kubeys Dağı ile(Mekke de) Gazvan dağını (Taifte) birleştireyim. Tüm canlıları yok edeyim' dediğinde 'onlar bilmiyorlar. Onlardan sonraki gelecek olanlar olur ki İslama hizmet edenlerden olurlar' diyerek helak edilmelerini,ben rahmet peygamberim. diyerek istemediği rivayet edilmektedir.Sonra kendilerinin de aynı zamanda akrabaları olan Şeybe ve Utbe'nin sahibi olduğu üzüm bağına girip bir üzüm asmasının gölgesine oturdular. O gölgelikte şöyle dua etti. 'Ey Rahmeti bol Allahım beni kimlerin içine bıraktın.senin rahmetin bol Sen her şeyi görüyor ve biliyorsun. Günahlarımı affeyle,bunları bağışla' Bu durumu seyreden bu kardeşler; köleleri Addas'ı çağırıp 'şu adamlara üzüm götür yesinler' dediler.Addas üzümleri bir tabağa koyarak götürdü ve peygamberimize yemesi için uzattı. Peygamberimiz de Bismillah(Allah'ın adıyla) diyerek üzümü yemeye başladı. Addas biraz şaşkın birazda hayretli bakışlarla:'Sen kimsin.? Buralarda bu sözü hiç duymadım' deyince Allah Resulü;'Ben Allah'ın peygamberiyim' dedi.Addas'a peki sen nerelisin'? diye sorunca;Addas; 'Ben Ninova'lıyım' cevabını alınca Peygamberimiz 'Kardeşim Yunus'un memleketindensin' Yunus peygamberin ismini duyan Addas:'Yunus peygamberi nerden biliyorsun'? dedi. Allah Resulü ise 'O benim kardeşim Yunus. Peygamberler kardeştir.' sözünü duyan Addas oracıkta Müslüman olmuş ve peygamberimizin elini yüzünü öpmüş hürmet etmiş ve Müslüman olmuştur. Bunları gören bağın sahibi kardeşler Addasa hakaret ederek kötülemişlerdir. Bu konu bahse olan yerlere sürekli hatırda tutulması için Addas ve kuu adında mescidler yapılmıştır.Hz. Muhammed Taif’te yaşadıklarının kendisi için Uhud gününden daha şiddetli olduğunu söylemiştir (Buhari,Bedʾü’l-halḳ) .
.
Mekke’nin fethinden sonra Taif İslam topraklarına dahil edilmiş ve Müslüman beldesi olmuştur. Taif, Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı zaptının ardından (Zilhicce 922 / Ocak 1517) Osmanlı idaresi altına girmiştir. Şehrin yönetimi Mekke şeriflerine bırakıldı. Ancak Osmanlılar, Taif'i Hicaz bölgesinin önemli bir askeri merkezi haline getirmeyi ihmal etmedi. 1874’te Taif’te,ilk Kur'an tefsiri yazan ve Meksurun diye bilinen en çok hadis rivayet eden sahabelerden olan, amcası Hz Abbasında oğlu olan Abdullah b. Abbas adına yaptırılan mescidin yanına bir vakıf kütüphanesi kuruldu (Erünsal, s. 308). Osmanlı döneminde Taif Kalesi sürgün cezasına çarptırılan mahkumlar için ceza evi olarak kullanıldı. Sultan Abdülaziz’in öldürülmesi olayına karışan Midhat Paşa ve Damad Mahmud Celâleddin Paşa sürgün cezalarını burada çektiler. Medine’de 1903 yılında çıkan bir isyana öncülük eden eşraftan kırk iki ve şehirde görevli zabitlerden kırk kişi Tâif zindanına konulmuştu.Rahmet peygamberine layık bir ümmet olabilmek ümidi ve dileğiyle. Selam ve dua ile kalın…
YORUMLAR