KAMİL BAYSAL

KAMİL BAYSAL

[email protected]

KENDİNİ BİLMEK – 4

17 Mart 2025 - 00:01

          Gerçekten kendini bilmek kolay değildir ama çok gereklidir. “Anton Çehov’un dediği gibi; “Neye benzediğini kendisine gösterdiğinizde, insan daha iyi olacaktır.” (Casper Henderson, “Hayal Bile Edemeyeceğimiz Varlıklar Kitabı”   Metis Yayınları, Çeviri:Deniz Keskin s.198)

         Sokrates: M.Ö. 400 lü yıllarda; “Sorgulanmamış bir hayat, yaşanmaya değmez” (Buckingham, Will ve arkadaşları, “Felsefe Kitabı”, Çeviri Emel Lakşe, Alfa Yayınları s.48) diyebilmiştir. Yaşasın!  Çünkü ben kim olduğumu ve yaşamın ne olduğunu sorguluyorum. Kendimi bilmek için çaba sarf ediyorum. O zaman benim hayatım yaşanmaya değer.

            Şöyle bir düşünsenize; çevrenizdeki her şey, bütün evren atomlardan oluşmuştur. Evrendeki galaksi kümelerinden yıldızlara, kara deliklerden, karanlık enerjiye kadar her şey, üzerinde yürüdüğümüz toprak, soluduğumuz hava, yediğimiz tüm besinler, içtiğimiz su, yazdığımız kağıt, yazarken kullandığımız kalem, kalemin içindeki boya ve bütün bunları kullanmakta olan ben. Evren kazanının içindeki, “Analı kızlı” atom çorbasından ibaretiz. Ama biz bu çorbanın içinde bir damla bile değiliz. İlginç olan bir başka şey de; evrende gördüğümüz en büyük kütleler bile büyük patlamadan zerreler olarak çıkan varlıklardan oluşmuşlardır. İrili ufaklı parçalardan değil kuark, gluon gibi, kuşkusuz bunların da altındaki öncüllerden oluşmuşlardır.

         Bazen bütün evreni sürekli büyümekte, değişip gelişmekte olan bir organizma gibi düşünüyorum. Tıpkı bir insan gibi. Tirilyonlarca atomdan oluşan bir insan. Gerçi Demokritos: M.Ö. 460-371 “İnsan, küçük evrendir.” Her şey parçalanamayan ve sonsuz sayılardaki atomlardan oluşmuştur.” (Buckingham, Will ve arkadaşları, “Felsefe Kitabı”, Çeviri Emel Lakşe, Alfa Yayınları, s.45) demiş ama, ben de öyle düşünüyorum. Örneğin evrende bir insanı, insan bedenindeki bir atom gibi düşünelim. 
          Önce atom nasıl bir şey kısaca bir bakalım, “Bir kılın kesitine bir milyon atom sığar. Atomu bir stadyum büyüklüğünde düşünürsek, çekirdeği çim sahadaki bir bezelye tanesi kadar.” (Gavın Hesketh, “Atomaltı Parçacıkların Şaşırtıcı Dünyası”,Say yayınları, çeviri, Ilgın Yıldız, sayfa,16-17) Atom dediğimiz o küçücük misketin içindeki boş alanı düşünebiliyor musunuz?
        “Vücudunuzu mikroskobik boyuta indirebildiğinizi ve siz adındaki bu evrenin sırlarını keşfetmek üzere bir araştırmaya koyulduğunuzu hayal edelim  (İşte ben tam olarak bunu yapmaya çalışıyorum. Bizim notumuz) Her şeyin atomdan başka bir şey içermediğini, her bir atomun da etrafında dönen elektronlarıyla bir çekirdek olduğunu kısa süre içinde göreceksiniz. Bu elektronların sayısı, şekli ve yörüngeleri, her maddeye özel bir dizi titreşim frekansı sağlar. Hangi madde olursa olsun, hiçbir şeyin yekpare olmadığını keşfedeceksiniz. Durmadan dönen bir dalgayla çevrili tek bir çekirdek vardır. Her şey sonsuza dek, hareket ve titreşim halindedir. Aralıklarla, inanılmaz bir hızla.” (Masaru Emoto, “Suyun Gizli Mesajı” Çeviri: Serpil Demirci, Kural Dışı Yayıncılık s.55-56) 
         Atomun %99.99 unun boşluk olduğunun ifade edildiği bir bilgi ortamında Masaru’nun düşüncelerine karşı çıkmak haddimize değildir.
        “ Atomun %99.99 gibi bir kısmı, hiçlikten ibarettir. Dünyadaki tüm insanların, tüm atomlarındaki boş bölgeleri sıkıştırabilecek olsanız, tüm insan ırkını tek bir küp şekere sığdırabilirdiniz.” (”Dünyanın tüm dertleri (Marcus Chown, “Dünyanın Tüm Dertleri” Çev: Zeynep Arık Tozar, Domingo Yayınları s.240) Yani 8 milyar insan, bir küp şekeri boyutuna sıkıştırılabilirmiş. 
      Aynı mantıkla yıldızlar, gezegenler, galaksiler arasındaki boşlukları da düşünerek evrendeki tüm atomlardaki boşlukları sıkıştırabilsek metreler ile ölçülebilir büyüklükte bir evren kalırdı diye düşünmekteyim. İşte bizler de dahil bütün evren bir organizma gibi görünmektedir. İnsanın moleküllerinden hücrelerine en küçük organından mide, kalp, beyin vb organlarının benzerlerini evrende yıldızlar galaksiler, kara delikler, gaz ve toz bulutları vb yapılarla sürdüren bir evren. Bir tek büyük varlık…
Rupi Kaur’un şu şiiri farklı ama ilginç bir açılım sunuyor sanırım:
 “Yeryüzünün oyun bahçesinde
En baskın canlı olmamız
Ayağımız altında ezdiklerimizden
Daha önemli kılmıyor bizi
Havadan topraktan sudan
Daha öte bir şey değiliz
Yalnızca, nereden geldiğimizi unutan insanlarız
Öyle basitçe konuşuyoruz ki dünya hakkında
Sanki hayat bir mucize değilmiş
Okyanuslar
Kutsal su
Gökyüzü
Bir rüya
Tüm canlılar dost
Doğa ise tanrı değilmiş gibi
Yağmur tanrının göz yaşları
Biz de tanrının çocukları
Tanrı da dünyanın ta kendisi değilmiş gibi” 
( Rupi Kaur,“Bu beden Benim Evim”, Çeviri: Gizem Aldoğan, Pegasus Yayınları s.105)
       Bu sefer de çok  karıştırmadan burada bırakalım. Gelecek yazı da daha ilginç yönlerimizden söz edeceğim. Saygılarımla.
 

YORUMLAR

  • 0 Yorum