Kürşad TUNCALI

Kürşad TUNCALI

[email protected]

İYİ GECELER ANNE

12 Eylül 2022 - 00:11

Bu dünya soğuk.
Rüzgâr genelde ters yöne eser.
Limon ağaçları kurur.
Bahaneler hep hazır.
Güzel günler çabuk geçer.
İçimiz hep bir hoşçakal ülkesi“

          Dizeleri bazı zaman, bazı an ve bazı mevsimler kafamın içimden çokça akıp gider. Büyük patlama ile birleşen bu yer kabuğu soğumaya başladığından beri meselem budur insan olarak. Bir parçası olarak meydana geldiğim bu dünyada korkum ölmekten değil, zamandan korkuyorum.

          Ölüm müdür bizi eksilten? Zamana karşı bir yarış mıdır hayat denilen temaşa? Çocuklarımıza ve sevdiklerimize an ve anılar olmak için yaşıyor, yarışıyoruz zamanla. Zaman bir fırtına gibi aniden ve çabucak. Gri, puslu bir gökyüzü altında laciverte çalan kurşuni bir çarşafken altımızda ki deniz, dev dalgalarıyla dalga dalga körköpük gövdemizi yıpratarak bir seyrüseferi çoğaltıyor durmadan.

          Pakala geçirdiğimiz bu fırtınalı yolculuklar sonrası sığınıp dinlenebileceğimiz bir liman bulabilecek miyiz? Yolculuk için yaşlı bir adamım artık. Tek yol yolculuk değil. Bir yol olmalı, bir yolu bulunmalı. Her zaman bulduk, yine buluruz. Tüm şarkılar bestelenmiş. Tüm şiirler yazılmış ve okunmuş. Her senaryo çekilmiş ve galası yapılmış bütün yalnızlıkların kapalı gişe. Peki ama güzel ama şimdi ben hangi hoşçakalın hüznüyüm ellerim böyle kalabalık ve ansızın bir su yeşili gözbebeğinin yaşıyım dudaklarının kenarında billur bir kristal gibi ışıldayan hangi gözyaşının tuzuyum?

''Tavrım bir şeyi bulup coşmaktır
Sonbahar geldi hüzün
Kış geldi kara hüzün
Ey en akıllı kişisi gündüzün
sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse..''

          Turgut Uyar uyar tam da bu araya şimdi. Sorulmamış soruların cevabı gibi, Söylenmemiş sözlerin anlamı gibi. Çıkılmamış yolculukların yorgunluğu diz kapaklarımda. Bir anlamı vardır belki bu kalp sızısının. Bir sebebi olmadan uzaklara dalıp gitmelerin bir karşılığı vardır atlaslarda. Ayak basılmamış kederler, balta girmemiş ormanlar kadar kalabalık ve bakir bir umutla domur domur bulutlu bir gökyüzüne bakıp bu dünyada ki yerimi merak ediyorum. Sonrası durduğum yerde yere bakıp topraktaki yerimi...

          Buraya kadar geldik. İnsanlığın gidemediği kadar uzak, bir adım bile yaklaşamadığı denli ise yakınız belki de sona.  Yeterince uzakta değiliz, dokunacak kadar yakında. Ama umudumuz hala sıcak ve pek.  Artık şu dakikadan sonra tüm yolculuklar içime doğru olmalı. ''Çünkü var olan her şey, kendisinden var olacak şeylerin tohumudur aynı zamanda.!'' diyor Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler'de. 

          Havalar soğuyor, denizler soğuyor benim içim soğumuyor. Buzdan bir kül kalmış kalbim çoktan soğutmuş ateşini ve kendini dağıtıp ufka savuracak küçük bir yel arıyor artık. Kendimden sonra gelecek olana verecek bir şeyim yok bir kaç küçük anıdan başka neyim ki ben şimdi.  Çayı demledim, gece usul usul penceremden sokuluyor yatağıma özlemli bir eski sevgili gibi. Ben annesine iyi geceler demeden uyuyamayan bir adamdım. Annem de bir gece penceremden yatağıma süzülen bu karanlık gibi kendi yatağından süzülüp gitti, karıştı bir gece bilinmez bir geleceğe. Bu yüzden geleceğim karanlık benim, yatağım soğuk ve kalbim bir avuç kül.

          Bu yüzden üçtür ağlamaklı Eylül, bu yüzden adı ayrılığa karışmış faili meçhul bir zanlı gibi suçlu sonbahar. Geceler iyi değil artık, artık iyi geceler diyemediğim için bir gece annemi benden aldığından beri Eylül...
          (Annem Şerife Tuncalı anısına. Rahmetle/14 Eylül 2019)

YORUMLAR

  • 0 Yorum