Ben de bu dağların nesine geldim/ Bir garip ölmüş de yasına geldim / Geldim emmioğlu
Adana, Yüreğir, Taşcı köyün de 1945 doğumlu sanatçımız Turan Bayburt gerçek adı, sahne adı Ferdi Tayfur , annesi yörük. Babası Cumali bey öldürülünce, annesi ikinci evliliğini yapar, üvey baba ile büyümek zorunda kalan Tayfur, hemen hemen her işte çalışmıştır. Kahvehane, ırgatlık, küçük işletmelerde şarkı söylemek gibi.
Tekir Yaylasında dayısının söylediği türküleri anlatırken, ben de bu dağların nesine geldim, meleşir kuzular sesine geldim, bir garip ölmüş de yasına geldim, geldim emmioğlu…Allahına gurban emmioğlu…
Adanalıyak, Allah’ın Adamıyak…
Bir garip ölmüş, hayatın ağır koşullarında yoğrulmuş insanlar, içinde bulundukları hayata farklı bakarlar. Yoklukla sınanan insanlar şımarmazlar, özgünlüğünden, ezginliklerinden hiçbir şey kaybetmezler.Bu anlamda garip ölürler. Onların bu garipliğini şan şöhret geçirmez. Onlar içine doğdukların toprakların hamurundan hiç dışarı çıkmazlar, çıkamazlar. Üç evlilik, altı çocuk, eş dost, akraba ve karşısında koca dünyanın boşluğu, garip doğdu garip ödü.
Hadi gel köyümüze geri dönelim, Fadime’nin düğünün de halay çekelim……
İstanbul’a gelip kasetleri tutmadığında kaç kere köyüne geri dönmüş. Ne köy, ne şehir, ne yaşadığı ortamlar onun duruşundan hiçbir şey kaybettirmez. Şekerci çırağı olarak başladığı ömrü, kimbilir hayatın hiç tadını alamadan göçüp gitti.
Huzurum kalmadı fani dünya da diye avaz avaz şarkı söylüyordu. Gurbet de ne iş olsa yaparım diyerek çıktığı yolda hiç unutulmayan şarkılara imzasını attı.
Hayatın insana ne getirip götüreceğini hiç kimse bilemez. Ferdi Tayfur ‘un varlığından haberi bile olmadığı, annesinin de terketdiği oğlu Ferdi Tayfur’a böbreğini verir ve hayatını kurtarır. Belki de hiç farkına varmadı yaşadıklarının.
Yetmiş dokuz yıl, dile kolay Arabesk sanatçılarımızın üç babadan biri Ferdi Tayfur. Çevirdiği filmler, çıkardığı kasetler. Hayatını yazdığı kitap, annesi, beş yaşındayken kaybettiği babası, evlatları, sevdiği kadınlar. Pamuk tarlaları, şekerci dükkanları, çalıştığı pavyonlar yetim yüreğinde esen rüzğarların hiç dinmediğini şarkılarında dinliyoruz.
Oğuz Atay ‘ın dediği gibi ‘’ Hayat olması gerektiği gibi değil, olduğu gibidir’’ Evet hayat olduğu gibidir. Onun içindeki yaşadıklarının kabulüne rağmen biraz da isyanı vardı ama bu onun Anadolu çocuğu ruhunu hiç bozmadı.
Yılları bir güne nasıl sığdırdın / Bana da söyle ben de bileyim / Hasretin acısını nasıl dindirdin/ Bana da söyle ben de bileyim /Yüreğin ince ince sızlalamadımı / Gözlerin gizli gizli ağlamadımı / Bana da söyle ben de bileyim/
Kan bağı, soy bağı, sevenleri ve elveda…. Bir güne sığıverdi işte. Ferdi Tayfur hayatını kaybetti. Bazen insanın şu soruyu sorası geliyor
‘’ Yaşıyor muydu ki ölsün’’ Uzaktan bakılınca hep hoş gelen davulun sesleri, yakından dinleyince bir kabak kemanenin acı sesi gibi insanın yüreğini ustura gibi keser gider.
Hani en sevdiğini kaybettiğinde için yanar ya/ Ben de seni kaybettim ya içim yanar yanar ah /Canım yanar yanar/
Arkasından kim yanar, kim yanmaz bilinmez. Kimin kime yandığının da bir önemi yok artık. O kendi için yangısıyla göçtü gitti bu dünyadan. Her şey bir o kadar gerçek, bir o kadar da yalan işte. Rahmet olsun
Of dağlar, of, of yollar of kime diyeyim derdimi / bu kadar zalim olmayın, sizi de yer toraklar/ Bir gün geçer yollar geçer yamacından / Ben sana ne eyledim de kıvrandırdın acılardan / Ben sana sır verdim de sen bana yol vermedin /Ben sana feryat ettim sesime ses vermedin / Akmaz oldu ırmaklar soldu yeşil yapraklar / Bu kadar zalim olma seni de yer topraklar….
Hepimizi günü gelince yiyecek topraklar da ne çok gücendik, ne çok canımız yandı, ne çok içimize göçtük...
YORUMLAR