Otobüsün mola saati bitti,garsonun getirdiği çaydan son yudumu da aldım,kalktım masadan,oturdum yerime.Burnumu cama dayadım,şiiri düşünüyorum. Gurbet o kadar acı ki ''Neden acı,neden bu kadar acıtır ki" dedim,elbette özlemden,hasretten acıtır.
Acıyan yanımda içimde özlem denen bıçak saplandı kaldı battığı yerde.
Bir saate yakın yol gittikten sonra nihayet memleketime geldim. Otobüsten iner inmez doğru köyün dolmuşlarının olduğu yere doğru yürüdüm. Sabah yedi,akşam beş köyün dolmuşları hep gelir gider ilçeye. Dolmuşa vardığımda kalkmasına daha yarım saat kadar vardı. Olsun dedim, bindim dolmuşa. Arka koltukta Ökkeş emmilerin Ramazan arkamdan seslendi." Ooooo Umut izine mi geldin." Evet dedim,hava değişimi verdiler bir hafta. İnsan zorda kalınca ne kolay yalan söyleyebiliyor dedim içimden. Nihayet dolmuş hareket etti. En arka koltuktaki teyzeler güya sessizce aralarında konuşuyorlar '' Kara Ahmet'in Umut değil mi şu önde oturan,izine mi geliyor ki. Dün anası Kebiz bizdeydi, oğlum pek uzaklara gitti diye ağlamıştı." Öteki teyze, eh işte bak oğlu geliyor, gözü aydın olsun. ''Yer altına giden gelmez de,yer üstünde olan elbet gelir'' dedi.
Dolmuş evin önünden geçerken "Ben burada ineyim" dedim.Elimde çanta filan yok,atladım dolmuştan doğru eve. Kapı açık,anam her zaman ki gibi mutfakta.Arkasından yanaşıp,elimle gözlerini kapadım.Önce korktu,sonra elleriyle elime dokundu.Birden bir çığlık attı "Umut'um sen misin? "Döndü bir sarıldı ki,sarılmak ne demek, ciğerinin içine koydu geri çıkardı.
Öyle özlemiş ki. Sarıldık,konuştuk,dertleştik. Anlattım her şeyi,firar ettiğimi, Şengül'ü başkasına vereceklerini, her şeyi hiç yalan söylemeden anlattım. Anam" baban bir gelsin,konuşalım oğul" dedi.
Babam,kapı önünde ayakkabılarımı görünce heyecanla girdi içeri." Hayırdır oğul,hiç izine geleceğinden bahsetmedin,kötü bir şey yok değil mi" dedi. Yok baba dedim,hava değişimi.Annem arkamda bekliyor. Önce yemek yedik,sonra çay faslı bitince herkes kendi odasına çekildi. Sabah erkenden uyanan annem gözlerimi öpe öpe uyandırdı. Oğlum babanla gece konuştum,bir hal çaresi bulacak dedi.
Akşam oldu,herkeste bir telaş,bir telaş.Yeni urbalar giyilmiş.Belli ki akşam Şengül'ü istemeye gidecekler. Babam bu konuda benimle hiç konuşmadı. Şengül'ün babasına haber salmış, akşam size oturmaya geleceğiz diye. Annem,babam,yakın akrabalar bir olup gittiler Şengül'ü istemeye. Şengül'ün babası isteyeni çok,hele bir düşünelim,anasıyla bir konuşalım demiş. İki gün sonra haber saldılar gelsinler demişler. Annemden duyduğuma göre,Şengül'ün annesi kızın gönlü Umut da demiş. Annem,babam tekrar çağrılınca,babam köydeki bakkaldan iki kutu lokum,bisküvi alıp geldi.Akşam tekrar gittiler Şengül'ü istemeye. Babası"hepimize hayırlı uğurlu olsun" demiş, yemişler ağız tatlılıklarını. Annem eve geldiğinde gözleri gülüyordu." Gözün aydın oğlum,Şengül'ü verdiler.İki gün sonra söz keseceğiz."
İki gün önce özlemle yanıp tutuşurken şimdi Şengül'e kavuşmanın verdiği sevinçle sabah erken koştum köyün çeşmesine doğru. Biliyorum sekiz gibi Şengül su doldurmaya gelecek.Uzaktan göründü Şengül,sarı saçları bu sefer örülü,sarı fistanını döverek geliyor. Yaklaştıkça çeşmeye,sabah güneşi gibi geliyor gözüme.Beni gördü ama hiç ses etmedi. Ben de hiç ses etmedim.Testileri doldurdu,şöyle bir gülümsedi sadece,bende gülümsedim.Şengül evine doğru ben evime doğru yürüdük.
Ertesi gün ilçeye inip yüzükleri ve elbiseleri aldık.Sadece ikimizin annesi babası vardı yanımızda.Sonra bir lokantaya gidip yemek yedik,dolmuşa binip geri döndük. Şengül sadece yüzükleri beğenirken konuştu,oysa sular seller gibi konuşurdu.Babası olunca hiç konuşmadı.Akşam oldu,her ikimizi de hısım akrabaların karşısına diktiler .Benim üzerimde lacivert takım,beyaz gömlek,Şengül'ün üzerinde yosun yeşili gözlerine uyumlu üzeri simli yeşil bir elbise.İskarpin ayakkabılarıma bakınca ayna gibi neredeyse yüzümü net göreceğim. Köyün hocası dua ile yüzüklerimizi taktı. Çaylar, tatlılıklar, kahve derken söz kesimi bitti. Herkes dağıldı.
Mutfağa doğru gittim Şengül'ü görmek için. Baktım Şengül mutfakta,su içecektim dedim.Şengül yine gülümseyerek,elinde yüzüğün kırmızı kurdelesini sallayarak suyu uzattı. Yosun yeşili gözleri sanki bardağın içine düştü sandım. Bir yudum sudan aldım."Yarın dönüyorum" dedim. Şengül öyle bir baktı ki yüzüme, ocakta kaynayan çay sularının hepsi başımdan aşağıya dökülür gibi oldu. Yosun yeşili gözlerinde iki damla yaş indi geldi yanaklarına. Bardağı masanın üzerine koydu,elinin tersiyle gözyaşlarını sildi." Ağlama,sayılı vakit tez geçer,döneceğim." Bekle dedi hemen geliyorum.Bir koşu mutfağın yanındaki odaya gitti geldi. Avucun içinde mendile sarılı bir şeyi,usulca cebime koydu.Hepimiz birbirimize hayırlı olsun deyip ayrıldık evden.
Eve geldik.Babam yarın erken kalkacağız,seni yolcu edeceğiz,erken yatalım dedi. Biraz anamla dertleştikten sonra odama geçtim. Hemen cebime elimi attım.Şengül ne vermişti ki. Cebimden mendili çıkardım. Bir mektup,bir de kolye vardı üzerinde Ş ve U yazılı. İçimden firar bitti işte dedim.Katlayıp mendili ve mektubu tekrar sabah giyeceğim gömleğimin cebine koydum.Uyku aldı başını gitti. Tavandaki ağaçları saymaya başladım. İşte şu ardıç,şu kavak,şu pelit,şu dut.."Say say kendi kendine,saya saya sabahı bulursun belki. Hem niye tavandaki ağaçları sayıyorsam" dedim. Böyle zamanlarda koyunlar sayılmaz mıydı. Ağaçtı,koyundu,keçiydi,kuşlardı derken hiç uyumadan sabahı buldum.
Sabah oldu,anamla,babamla vedalaştıktan sonra bindim dolmuşa. Dolmuşun cızırtılı radyosu bangır bangır bağırıyor.
''Turuncudur turuncu
Mendilimin dört ucu
Üzülme sevdiceğim
Askerlik vatan burcu''
Türküyü duyunca hemen cebime sarıldım.Baktım Şengül'ün verdiği mendil duruyor. Bir an evde unuttum sandım. Vatan borcu bu elbet gidip döneceğim de,bu gurbet,bu hasret taktı yine ilmeğini boynuma dedim.
YORUMLAR