SEVİL KÖSE

SEVİL KÖSE

ZEYTİN KELİMELER
[email protected]

GÖZLERİMDEN BİR DELİ GEÇTİ...

08 Kasım 2021 - 00:07

Diğer insanların gözlerinde göremediğim bir bakış var. Bu bakışı sadece deliler de görüyorum… Öyle derin, öyle masum, öyle kendileri gibi bakıyorlar ki… Hani baktın mı bir delinin gözlerine,  kaybolursun… Sırtında iplere bağlanmış otuz tane tenekeyle geldi. Yarı gülerek… Ben acıktım. Tenekelerden o hınzır gözlerini göremedim. Önce şaşırdım, sonra kendimi topladım… Tamam, sen otur ben hazırlayayım dedim….. Tangur, tungur tenekeleri kenara koydu… Ekmek arası bir şeyler ve çay verdim. Yüzünde onca çizgi, kirli elleri, saçı sakalına karışmış, üstü başı eski, yırtık, sökük… Kış gününde kalmış gibi üstü üstüne giyinmiş.
Deli sandığımız kimselerin hâli sadece duygularının kesinleşmiş şeklinin dışa vurumu değil midir? O halde kesinleşmiş duyguları ile bir çift göz işte karşımda. Deliliği, sağduyu dünyasına yabancılaşma olarak tanımlarlar. “Bazılarımızı içine çeken yıkıcı duygusal çalkantı, yüzyıllardır sürmüş ortak tarihimizin, tecrübemizin bir parçasıdır…” diyor Andrew Scull. Severim insanları ama delileri başka severim. Yüzündeki o ifadesiz bakış hep gülmekten yanaydı… Gülsün dedim, içimden… Bir ekmekten ısırıyor bir bana bakıyor. Arada gülümsüyor. Neye gülümsüyor ki! O biliyor ama ben bilmiyorum…

“Kim bilmez ki delilik, özgür bir zihin ve görülmedik bir erdemin ortaya attıklarıyla yakın kapı komşusudur.” diyor Hermann Hesse. Erdem ve özgür bir zihin ne güzel ne güzel… “İki aşırılık: Aklı dışlamak ve yalnızca aklı kabul etmek.” diyor Pascal. Sordum. Nerelisin? HİÇ BİR YERLİYİM… Aaaaaaaaaaaaaa! oh iyiyimiş böyle hiç bir yerli olmamak. Ne güzel dedim. Hiç bir yere, hiç kimseye ait olmadan, sırtında otuz tenekeyle HİÇ BİR YERLİ OLMAK… Peki evin nerde? Orda işte… Orda işte ha! O, biliyor neresi orası ben bilmiyorum… Ben de gülümsedim. Hiç bir yerli ve orda işte evi, bir deli… Bir anda kendimi onun yerine koydum. Hiç bir yerli ve orda evim… Hızlı hızlı yanıma geldi. Bardağı gözüme doğru uzattı.  Çay dedi. Tekrar çay koydum…
Adın nedir dedim. Adım yok dedi. Adı da yok. Adı yoksa bir soyadı da yok. Yok işte. Hiç bir yerli, evi orda, adı yok, soyadı yok. Yok yok yok. İnsana sonradan yüklenen ve insanı hapseden bütün kimliklerden azade. Haritalarda yeri yurdu olmayan aklıevvel bir esmer adam… Sırtındaki otuz teneke ona ağır değil di ama adamın gözleri bana ağır geldi… Evsiz, damsız, yersiz, yurtsuz, adsız, soyadsız bir gül… Karnı doyunca elini başına götürüp evvallah der gibi tenekelerine doğru yürüdü… Nereye? Dedim… Hiç bir yere dedi… Evet hiç bir yerli kara küçük adam. Hiç bir yere doğru yol aldı… Ben de yol aldım içime içime… Kim akıllı kim deli, kim neden akıllı kim neden deli.
Herkes yol alıyor… Tangur tungur, tangur tungur. O hiç bir yere. Ben içime. Vay işte içim de içler acısı. Aklıevvelin arkasından düşündüm kaldım. Bir insan adını, soyadını, nerde yaşadığını, nereye ait olduğunu bilmeden nasıl yaşar ki dedim. Yaşanıyormuş işte. Canlı bir şahit, gözlerinin önünden geçip gitmedi mi. Daha neyi sorgularsın ki! “Delirmek bazen gerçekliğe verilebilecek en uygun tepkidir.” demiş ya Philip K. Dick “Hiçbir yere ait olmayanları iyi tanırım. Her yere aitmiş gibi davranırlar” Hakan Günday… Bu nasıl oluyor ki o zaman? Hiç bir yere ait değilken, her yere aitmiş gibi davranmak. Hadi aklıevvel bunun farkında değil. Ya ben? Ben bu dünya ya ait değil miyim? Neden sorguluyorum ki ait olduğum her yeri.
Edip Cansever ”insan yaşadığı yere benzer” diyordu bir şiirinde. Şimdi ben yaşadığım yere benzemiyorsam nereye benziyorum ki.“İnsan gerçeklerden kaçarken yazarlığa, keşişliğe, deliliğe ve ölüme sığınabilir.” Jean Paul Sartre… Ölüme sığınmak da nedir? Ölüme sığınmak diğer bir anlamda hayata sığınmak değil midir? Öleceğini bile bile yaşayan tek canlı insan değil midir? Eh işte dediğime geldim ”hayatın değeri ölümden ötürü” kesinlikle…
Az önce misafirim olan aklıevvel gibi ben de en eski kıyafetlerimi giysem. Sırtıma tenekeleri bağlasam. Üstüm başım perma perişan bir dükkana girsem çay desem. Bana adımı, soyadımı, nereli olduğumu, nereye gittiğimi sorsalar. Ben de hiç bir yere desem. Adım yok, soyadım yok desem. Acaba insanlar ne düşünürdü ki. “İnsanın doğasında akıllılıktan çok, delilik vardır.” Francis Bacon… Madem doğamızda delilik var. Bu doğayı yadsımak olmaz ki. Zaman zaman deli olmayı akıllı olmaya yeğlemek lazım gelmez mi… “Akıl padişahı, kafesi kırdı mı kuşların her biri bir yöne uçar.” der Mevlana. Madem kuşlar uçacak. Kırılsın o zaman kafesler. Hem kafeste büyüyen kuşlar, havada uçan kuşları hastalıklı sanmıyorlar mı. Bence hasta olan kuşlar kafestekiler. Bu dünyanın en mutlu insanı ölüler ve deliler. Bu kadar acımasız bir dünya da ölü olmayı tercih etmektense, deli olmayı istemek ayıp değil ki. Deliliğin slogonları başka bir güzel… ‘‘deli gibi sevmek ruhumuzda var” ”el deliye hasret, biz akıllıya” ”akıllı saygı sayarken, deli işini bitirmiş” ”Deli deliyi görünce değneğini saklarmış” Benim aklıevvel misafir delinin elindeki deynekte, sokaklardan topladığı tenekeler vardı. Benim aklımın değneğinde ise birbirine dolaşmış bir ip yumağı. İkimizde elimizdeki değnekleri yok saydık. Buluştu gözlerimiz birbiriyle deli deli gülüştük. Evet, evet gülüştük. Sevgimizi paylaştık, ekmeğimizi bölüştük.
Yalancı değil gerçek filozoflar, şehir şehir dolaşarak, bu geçici dünya insanlarının yaşayışını yükseklerden seyrettikleri zaman, bilgisiz halkın gözünde başka kalıplara girerler. Bazılarınca bir değerleri yoktur. Bazılarına göre de bir dünyaya bedeldirler. Onlara bazen sofist, bazen de devlet adamı derler; kimi zamanlarda da birçoklarına bütün bütüne deli görünürler. EFLATUN gözlerimden, kalbimden bir deli geçti ya da bir Sofıst kim bilir. Allah yolunu açık eylesin. Dünyanın koca yükü sırtındaki tenekeler kadar hafif olsun. Eh şimdi yazının sonuna bir türkü olsun… “Gördüm iki kişi mezar eşiyor/Gam gasavet gelmiş boydan aşıyor/Çok yaşayan yüze kadar yaşıyor/Gel de bu rüyayı yor deli gönül/Mevla’m kanat vermiş uçamıyorsun/Bu nefsin elinden kaçamıyorsun/Ruhsati dünyadan geçemiyorsun/Topraklar başına vay deli gönül “ Ruhsati…..
Bir deli gözlerimden. Gözlerimden bir deli… Hiç olmak ne kadar da güzeldi. Güzel…

YORUMLAR

  • 1 Yorum
  • abdullah uğur
    3 yıl önce
    Ne kadar güzel ve duygulu yazmışsınız. Sizi ne kadar tebrik etsem azdır. İşte insan olamanın fazileti budur; bir deli de kendini görebilmek... Allah yüreğinize genişlik ve güzellik versin ve daim olsun. Selam ve hürmetlerimi ve muhabbetlerimi sunarım. Eksik olma Güzel İnsan!