Reklamı Geç
SEVİL KÖSE

SEVİL KÖSE

ZEYTİN KELİMELER
[email protected]

KENDİNE HIRSIZ KENDİ ÖMRÜNDEN ÇALAR

12 Aralık 2024 - 23:33

Şimdi Neşet Ertaş tan bir türkü dinlesem geçer mi hüzün.
Bir şiir yazsam, Eylül’e yağmurlu yollara
Ya da fazla. sorgulamadan yaşasam hayatı ne olur ki.
Gurbet nedir bilmeden
Mevsimi taksam koluma geçer mi üşümelerim
Bu sonbahar hep böyle anne hep böyle.
Hele yaz gelsin diye diye yazı çoktan bitirdik.
Kadere soru sorulmaz diyorsun
Sen sorularını tükettikçe ben çoğaltıyorum.
Ben de vazgeçtim be anne sormuyorum artık neden diye.
Her güz saçlarını yolan eylüle sonbahar yapraklarından taç yaptım. Gözlerindeki hüzünlü ifadeyi şiire bıraktı. Güz dedi dağlara kar getirtir. Ya kuşlar dedim. Kuşlar, kanatları sırtıma değmeden geçmezler ama sonuçta misafirler işte, insan gibi konup göçüyorlar, dedi.
Göç, sonbaharın gurbet yolu. Kime gurbet, kime hasret, kime vuslat kim bilir.
Şair demiş ki “Herkes sonbaharı, takvimlerden bir ay sanır, oysa sonbahar bir sanattır”
Ağaçlar değişir, toprak değişir, güneş nazlanır, yağmur gözlerini doldurur hazır bekler kapıda.Bak ne diyeceğim sana
Gerçeklerle yaşamak başka
Yazmak başka
Yüzleşmek başka biliyor mu sun
Alnımda ki kavga, havlu atmaya daha yakın duruyor artık.
Eğilmeyi öğretmediğin için diklenmeyi ne güzel belletmişsin.
Şimdi geçip karşıma ayıp kızım, günah kızım diyorsun
Mart ayın da doğmuş bir koça, pardon bir keçiye
Bunu hadi anlat, nasıl anlatacaksan.
Her an patlamaya hazır bir yanardağın kıyısı, bahar olsa, yaz olsa, güz olsa ne farkeder ki.
Sen de inanma annem sen de inanma her şeyin daha güzel olacağına.
Bak gördün mü anne tavus kuşları nasıl kabarıyorlar.
Şu yazdıklarımı anlamayıp da,
Anladıklarıyla beni yargılayanlara ne demeli bilmem ki.
Bıktım bu tuzukuru sonradan görmelerin çalımından
İkiyüzlülerden, dışından gülümseyip içinden kuyu kazanlardan.
Kendini çok zeki sanan aptallardan.
Kurnazlardan, övünenlerden, nankörlerden.
Her şeyi en iyi ben bilirim diyenlerden.
Yalanına yanlışına kılıf bulanlardan
Sen bu durumlarda bana sus diyorsun da
Ben kus anlıyorum.
Tamam, tamam hemen kızma, susarım.
Ben de işime nasıl gelirse öyle anlamıyorum, huyuma nasıl gelirse öyle anlıyorum.

Huy işte huy, gözlerimin gördüğünü, kulağımın duyduğunu yok sayamam ki. Hani:”iyilik yap denize at, haluk bilmezse balık bilir” Diyordun, balık da bilmiyor halukta annem Kuyruğunu suya vura vura şapşup şapşup bir de bakmışsın yok oluyor.
Bilmeseler de olur diyorum annem…
Bu yılın son aylarına doğru koşuyoruz. Yıl kendini hep kış ayında yeniler.
Bunun bir sebebi var mıdır bilmiyorum.
Baharı karnında saklayan güz ve kış hüzün ve hazan, hatta şairin dediği gibi sanat.
Güz, sararan yaprakların, rüzgârın ahengine bıraktığı hışırtıyla ürperten ve hüzünlendiren ay.

Kış bu elbet zamanı gelince soğuk geçecek.
Odunu kömürü, yiyecek erzağı olanlar için
Toprağın bereketine ne umutlar, ne yağmurlar, ne karlar yağar. Yağsın, sen değilmisin annem

”acı patlıcanı kırağı çalmaz ” diyen…
Peki, çalan ne o zaman ömrümüzden?
Kendine hırsız, ömründen çalmaz mı.
Senin de benim de kayıplarımızdaki rolümüz ne kadar ki ben bilmiyorum.
Ne idi bizi yarı yollarda bırakan
Neydi saçlarımıza aklar düşüren
Kaç hırsızın çantası dolu geçti ömrümüzden
Sorular sorular sorular, kendi cevabı içinde sorular.
Sırrı dökülmüş aynalar ve yüzümüz
Offffffff aklımın ipi yine kuyu da.
Çıkrık sesi şiir gibi aslında, ipin uzun olması sadece ömrümüzü uzatıyor.
Karanlık kuyu dibi gibi hayat ay ışığından çalıyor, güz ömrümüzden..

YORUMLAR

  • 0 Yorum