Ne hikayeler örgüsü ne kurgular mucizesi ne de şiirler abartısı, sadece asil ruhunun ete kemiğe bürünmüş hâlinin ruhuma sebepsiz bir dokunușu!
Șimdi nerede, nasıl ve ne yapıyor gardını almış soruların önceliğini koruyorken, aynı soruları kendin için o da sana soruyor mu? Ona sormalı diyeceğim de diyemem, soruyordur zaar. Sormasa telepatik bir zamanın varlığından değilse nasıl söz ederiz?
Bilmem kaç bin yıllık zamandan gelmiş, rüyaların kozmik tavşanı dağa küsmüş de duygulardan eriyen demir dağın haberi olmamış! Olmasın bu tavşan kozmik ve eriyen demir dağ kristal maket ve kozmik tavşan yokuş aşağı inerken yuvarlanmayacak!
Yadıma düşen yüzlerce metin sözleri varken ona ne çok yazılmışlığıma yazıyorum lâkin yazacaklarıma ne kadar alın çizgisinde yer bulacağım bilmiyorum! Sana yer açar ve sen yazmaya devam et. Nereye kadar? Sözün bittiği yere kadar. Öyle bir yer var mı? Var mı yok mu bilmiyorum da her yazılan sonsuzluğa doğru ilerliyor. Ona her yazılan sözlerin senin kanatların olacak ve boşluğa yuvarlanırken birden havalandığını göreceksin!
Bıraktık sonsuzluğun sonunda fantastik bir düşte gençliğimizi.
Ne metal ne de mental yorgunluğu, yürürken teneke kutuyu attığınız bir tekmede dalgınlığı bir kenara bırakacak kadar hayata hazırız. Yok öyle hemen pes edip gitmek, çünkü zülfü yâre dokunan yazacaklarımız var. Bu kadar yazdın ve çizdin zirveleri sarsabildin mi? Derdimiz bu değil, çünkü her zirvenin bir zirvesi daha var...
Derdimiz değerli yürekleri sarsabiloyor mu ona bakıyoruz.
YORUMLAR