Ne demediğinin vaktinde değiliz, o halde ne demişti şair iç çekişine böylesine: “çünkü derin uykudasın/ bütün yollar sana çıkıyor/ gözlerine benzeyen bütün yollar kapalı/ biliyor musun gelişine vurulduk bu hayatın/ bir eksik bir fazla nasıl” Haksız da sayılmaz yani. Evet, o ilk derin hâllerinde başlar başı üzerinde dönüp duran o ilk rüya ve ona benzeyen bütün yolları sevda mevsimine dönüştüren bir iklim ile döner yedi kıtada, değişik bir atmosferde!
Çok sürmeyen ilk şairlik heyecanı, ilk denemeler, ilk romanlar, ilk hikâyeler ve kendine yasaklı beylik mektuplar... Kimi dilhanede sürüp gider ve asırlar boyu kitapların yanına misafir olur, kimi de ilk rüyanın sarsılmaz bir taneliğine yenik düşüp unutulup gider. Var mıydı, yok muydu, sorsan maşukun yâdına gelmez, lâkin aşk aşktır, ilk de olsa son da olsa aşk, aşktır.
Bilmiyorum, bütün bunlar niye yazılmıştı, bütün bunlar neyin vazgeçilmezi oluvermişti derken hep bir çifte kavruk gözlerden yola çıkılıyor...
Yerinde hiç durmaz oynatır gittiği köhne yerleri gözleri ve gözlerinden uzanır dağın eteklerine patika yollar. Yolların candan vuslatına varmak kuş uçumu, lâkin geçit vermez bir yol. Bu yola varmak mekân tanımaz ışıklarında kim bilir! Vurulduğum gözlerine bak; belki sonrası yok, belki daha sonrası da!
Bilmiyorum, son defa toparlayıp gücünü gitmek inadına inadına zindanından çeken ışığına; bir umut, bir umut diye diye! Nasıl ki gitti, gidişiyle dönüşü bir oldu nasıl ki; zaman katmanlarına işlenip geçti. Tutsak olan bakışlarına öylesine bir gün ve demir parmaklı yüreği almadı muhabbetine. Ve kal günlerine hiç kalanlardan değildi.
Bu saatten sonra ne denir ki? Bir taş olsaydı keşke; hiç olmazsa çatlardı ya da yosun tutardı veya bir duvarın köşesine kilit olurdu. Daha başka mı? Daha başka kim bilir hüzünlü birileri bağrına basardı!
Azalan hangi bütünün yarımı, yarım kalan yalnızlığı tamamlar; tayyi gidişi, tayyi arzuların toplamı, yıldız düşüren kaç vuslat eder veya etmez yeryüzünü avuçlasa? Nefsin nefesine kuşanmış gölgesi çıralı tez tutuşan güneşe tesir gözleri bir atımlık cana kapanma mesafesi değil mi? Bilinmez... Bilinir mi çekip gitmek kayıt altı zamana geniş bir vakitte; ne zaman, nerede ve nasıl? Bilmem, belki de kim bilir ses gelmeyen yalçın kayalıklardan kopacak bir parçada ya da denizlerde hırçın suların çekildiği bir gün!
YORUMLAR