Bir vakit kuşlara baktım, bir vakit yeşil vadiye uzandım, kayarak geçtim buz tutan koca nehri!
Neyime dünyalar ki, gidemedim senin dünyana. İşte hayatın en güzel yerinde bi parça yıkılmaya başladım ve ne yapsam sözlerin tesiri yok! Ahh
eskiden baktığı gibi bakmıyor gözlerin, değmedi attığım taş kurbağaya, değişmiş iklimin ve bağında çiçekler mevsimsiz. Ölüme ne sevdalar durmaz yerinde, sakın söyleme içinde kalsın söyleyeceklerin. Aşkımıza dair ne varsa söylendi ve biliyorsun çok sevdim biraz daha sevsem ne! Anla artık, hüzün yırtıkları hiç dikiş tutmaz vur neşteri geri kalanına, belki canın hiç yanmayacak!
“yağmur ıslağı sözlerini
hiçbir dağın rüzgarı kurulamaz
bir bir gözlerinden damlayanlar çünkü
çamlar gibi her mevsim yeşil
şimdi sen hangi deli orman yalnızlığında
balta değmeyen sözlerden vuruldun
bilsen çeker miydin yağmurları
çekmezdin çekmezdin
gözlerin daha ne söylesin de
takılsın uzak bakışlara sebepsiz
bilmem belki de senin baktığın yere bakıyor
gel dese yeşilden maviye çalan düşe
bırakıp gelecek misin deli orman yalnızlığından
tabii ki zor mavinin derinliğine çekilmek
sendeki aşkın rengi bu
bir karışım gerek başka renklerden belki
bir bak umudun boyanmıșlıklarına
renksiz tanrılar
aşk savaşlarında kırıldı fırçaları
artık sen ne çizersen yürekten cânâ
çifte kavrulmuş gözlerinde astarsız düşten
hangi günahın karşılığı ki sensiz ele geçmeyen
acaba beyazın üzerine çiz demeyi mi unuttuk
nasıl ki bir unutulmuşluk var bizde
tekrara düşsek de unutulacak nasıl ki
deme sakın gözlerim sende kaldı”
İmgeli vurgular ile mutluluk belki de sana şiir
yazmaktı, lâkin gözlerin diyorum; alt alta sıralı dizelerde bilmem kaç şiirin șekliydi kimbilir! Bu kadar da olmaz diyemedim, böyle hiç olmazdı, çünkü gözlerinden akan hüzün yaşlarını denizin turkuaz sularına karıșıken gördüm! Ah bir bilsen
bozkır düşlerimden münezzeh toprak sevdama mülhem yağmursuz nemli gözlerinden; tohum, fidan, ağaç ve yaprak derken gökyüzünü maviye boyadı, sonra yıldızlı gülüşün bulaştı ay parçası yüzünden!
Cennetten kaçan kanatsız melek misin? Değilim değilim. İyi de “yapma şunu” cürmüne ilk göz göze geldiğimizden beri ortağım. Değer biçiyorum dünya ölçüsü ile kestane rengi gözlerine; iki dirhem, bir çekirdek! Arșınlıyorum kaşlarını fersah fersah, sonra sıralı dağ diyorum kirpiklerine! Saçların düșüyor bir omuzuna savurdukça esrik rüzgâr ve sağ-sola saçılıyor tozları yıldız yıldız. Bir tur dönüşünden tutuşuyor eteklerinden bakıșlar. Bu bitmeyen sevda masalı mı? Hayır hayır. Desen bir varmış, bir yokmuş, hemen hafiften seslenir tatlı dilin. Bu yüzden diyorum; tutulan nutkuma dere tepe düz mü? Bilmiyorum. Şimdilik bilme boș ver. Yoksa gördüğüm bir rüya mı? Yok yok, gerçeğin yansıması, hakikatin ta kendisi.
Ne dersen de ikimizde bilmiyoruz, aslında kimse bilmiyor. İnan şaka değil ciddi ciddi düşünüyorum rüya mı? Yok, onu da bilen yok!
YORUMLAR