Sevdiklerinden bir zaman sonrası ayrı yanlara bırakılan ayrılığın aynı duruşunda değişen tek bir şey var depremde sadece nesnelerin yerinden oynaması! Bu oynak durum felaketin oluyor. Sonra mı acı, elem ve keder tüm hızıyla devam ediyor garip sona doğru!
Dünyasının sonu gelmiş herkes kendi kıyametini yaşıyor ve biz hâlâ iki yakası bir araya gelmez sakıncalı düşlerdeyiz. "Varlığımız her şeye değer" İyi de nereye kadar çok ucuzca ve katliam gibi ölümler var!.. Bunların böyle olmasını biz mi istedik? Biz istemedik lâkin böyle olmaması için de yeterli çabayı göstermedik.
Her bir sorunun kaynağını bilmek çözüme yakınsın demek desen ne sabırla beklemek zamanı tüketiyor. Bunlar sabır mı yoksa olmaz deyip kabulleniş mi? Bilmiyorum. Evet bilmiyorsun, inan ben de hiç bilmiyorum!
Ölümü bekleyen ağır hasta gibi düşlerimiz. Hiç umut yok mu çıkmadık candan umut kesilmez! Yok artık zayıf teselliler turuncu güneşimiz son rengini bırakıyor ufka! Olsun o renkte kayboluruz ve başka bir dünyaya gideriz ve kozasından kelebek misali ikinci bir hayat buluruz. Bilmiyorum burada kaybettiğimiz güzel hayatı orada nasıl bulacağız. Gidip görmeden anlamak çok zor değil mi? Bilmiyorum enkazın altında kalsak bilirdik! Arafta hiç kalmadım ve fani dünyada cennet ile cehennemi gördüm. Öbür dünyan nasıl olacak dersen bundan bir farkı olacağını sanmıyorum.
Eleştirmek ve hak aramak siyasi kazanç devşirmek değil, üstelik binlerce insan ölüyorsa ve aynı yerde iki binadan birisi yıkılıyor birisi yıkılmıyorsa! Taraftarı olduğun siyasi oluşumu savunmak için depremin çok güçlü olmasına bağlayamazsın! Evet, deprem çok güçlü ve bir günde iki kez şiddetli oldu. Bütün suçu depremin gücüne bağlayacak olursak ayakta kalan sağlam binalara ne demeli? O halde yıkılan binalar kalite kontrolün dışında yapılmış ve bina değeri tașımıyor.
Albert Camus'un dediği gibi: her hangi bir ülke yönetiminin kalitesini anlamak istiyorsan insanların nasıl öldüğüne bak!
Bin nasihatten bir musebet iyidir darbı meseli bile askıda kaldı, çünkü 17 ağustos depremi ve sonrasında değişik illerimizde olan depremler hiç mi hiç aklımızı başımıza getirmemiş ve moloz yığınlarının altında kalan masum insanların bedenleri değil, dolaylı veya dolaysız sorumlu olan sakıncalı ruhlar! Evet, moloz yığınlarının altında kalan liyakat, sadakat ve ehliyet gözetmeksizin popilizme yenik düşen sakıncalı ruhlar!
Șimdi bunları konuşmanın ve eleştirmenin zamanı değil yaraların sarılma zamanı diyorlar, işte itirazım buna sıcağı sıcağına tam da hesap sorma zamanı! Şimdiye kadar yapanın yanına kar kalan davranışların insanları nasıl șımarttığı ve bizden olana hesap sorulmazlığın vermiş olduğu hak edilmeyen öz güvenin gelinen utanç noktası!
Depremlerin altında sadece masumların bedenleri değil hükümetlerde kalıyor. İktidara depremle geldiği aşikar olan mevcut iktidarın bu depremle gitmesi hiçten bile değil.
YORUMLAR