YÜKSEL KÖKER

YÜKSEL KÖKER

[email protected]

YIKINTI ZAMAN

15 Kasım 2021 - 07:15

Neler görmedim ki neler! Kuşların uçarken kanat çırptığını, zikzak çizdiğini köpeklerin koşarken, kırılan kalbe benzeyen kırık aynaların
her parçasında ne yüzler ve o yüzlerde ne kıvrık çizgiler. Tepeyi aşarken güneş bir adım geriden, bir adım ileriden sevdaya bağlanan umutlarda
ölmeden ölümü gördüm, lâkin senin gibisini hiç görmedim! O hâlde yazalım değil mi? Yazarak görünmeyeni de görebiliriz belki de kim bilir. 

Güne taze bir başlangıç yaparken yazmak duygu geçişi vaktinde mi bilmiyorum, lakin bazı duygular var ki, içten dışarıya yıkılmadan yeni güne taze bir başlangıç yaptırması ne mümkün!

Ne diyordu, Sebahattin Ali:
“Belki de yeni bir başlangıç yapmanın vaktidir. Yeni bir başlangıç için her şeyi yıkmanın vakti.” 

Her şeyi yıkmanın hangi vaktindeyiz, yazmaya başlamadan hiçbir zaman bilemedim. Yazarken nelerin yıkıldığını da bilemedim. Belki diyorum yıkıntıların arasında fazla kaldım. Yıkıntı harici ne, ne değil bilmiyorum.

Ne diyordu, İbrahim Hakkı Hazretleri; “Harabat ehlini hor görme Zakir, defineye malik viraneler var.”

Biliyorum bu güzel sözler aklıma geldikçe içten dışarıya doğru yıkıntıya ram, izbe zamana karşı haklı bile olsam hiç isyan edesim gelmedi. Neyi yıkarsın da sevmeye dahil olursun? Bilmiyorum bir türlü gelmeyen o vuslatın yoluna döșediğim duygu taşları, hangi aşk dağının yıkıntılarından kalma hiç bilmiyorum. O aşk dağına tırmansam ne, dumandan görünmez günlerimi zirvede hiç bıraktığım olmadı, lakin dağlar zirvesini neden bu kadar dumanlı tutar hiç anlamıș değilim!

Daha başka ne anlayabilirsin de yıkılanlar düşte yıkıldığı gibi kalmaz ve anlatılmaz daha başka! 

Bir kenarı göçük o düşlerim yapmaya müktedir günde olabilir mi bilmiyorum, lakin yapılanların her dem yıkılmaya hazır olduğunu biliyorum.
Kalp duvarları vardır ve yıkılmadan girilmez. Nasıl yıkarsın da, o kalbe girebilirsin? Baya bir uğraş gerekiyor değil mi? Evet, baya bir uğraş gerekir de ya ulaşılmaz biri ise! Yazarken böyle zor da yazmadan anlamak nasıl bir şey! Bilmiyorum yıkıp dökmeden bir yolu olmalı ya da ulaşılmaz kendisi senden yana yıkılmalı.

Nasıl tarif edersin de yıkıntıyı, hiç yıkılmadan sonsuz mânâlara bir katkın olabilir desen nasıl? 

Tahammül edebileceğin değerli insanların tam sayısı iki elin parmaklarını geçmez. Kendisini  tahammülden çekip alan yıkıntı bir zamandan başka ne olabilir ki! Zaman yıkılırken asır asır, içinde bulunduğumuz asır, sana o tahammülü zorunlu kıldı ve çürüme de tam o tahammülden başladı. Buna kısaca yıkıntı diyoruz, vesselam!

YORUMLAR

  • 0 Yorum